Evin yerini tutmasa da yola çıkan, yolda kalan için bir ‘ev’dir otel odaları… Murathan Mungan’ın şiiri ve hatta ondan bestelenen Gülden Karaböcek şarkısı ne de güzel anlatır bunu ama biz yoldan çıkmadan konumuza dönelim. Otel odalarını evinizden ayıran en önemli şeylerden biri sizden önce birilerinin oraya girip çıkmış olmasıdır, ya da bir şeylerin… İşte size seyahate çıkarken kalmanız değil, kalmamanız gereken otellerin bir listesi, lanetli otellerin listesi… Öteki Sinema yazarları kalem kaleme verip sitemizi kıymetlendiren okurlar için yazdı. İyi okumalar…
Overlook Oteli / Colorado dağlık arazisi
The Shining (1980)
Stanley Kubrick’in tarafından beyazperdeye aktarılan Stephen King’in ünlü romanı The Shining’in konusu 1907’de yapımına başlanmış ve kızılderili mezarlığının üzerine kurulmuş Overlook Otelinde geçiyordu. Amatör bir yazar olan Jack Torrance, roman yazmak için sakin bir ortama ihtiyaç duyduğundan karısı Wendy ve oğlu Danny ile birlikte Colorado dağlarındaki bu otelin kış bekçiliğini üstlenmeye karar veriyordu. Ancak bu işi kabul ederken ona söylenmeyen bir şey vardı. Otelin eski bekçisi tüm ailesini katlettikten sonra intihar etmiş ve cesetleri aylar sonra otel tekrar açıldığı zaman bulunmuştu. Tüm bunlardan habersiz olan Torrance ailesi kış için otele yerleşmiş ve huzurlu günler geçireceklerini sanmıştı. Ancak günler geçtikçe telepatik güçlere sahip olan Danny, otelin “perili” olduğunu hissetmeye, babasının da hem kişisel problemleri, hem de otelin kötü güçlerinin etkisiyle deliliğe doğru sürüklendiğini fark etmeye başlayacaktı.
Sıradanmış gibi görünen Overlook Oteli, Kubrick’in yarattığı mekansal akıl oyunları sayesinde oldukça tüyler ürpertici bir hâle bürünüyordu. Danny’nin üç tekerlekli bisikletiyle etrafta dönüp durduğu o kült sahne, hareketli duvarlarla da birleşince, otelin koridorları insanın gözüne çok daha sinir bozucu görünüyordu. Oyuncuları sanki birer cüceymiş gibi gösteren heybetli yüksek tavanlar, Jack Torrance’ın yazı yazmaya çalıştığı uçsuz bucaksız salon, tuhaf bir biçimde aydınlatılmış odalar adeta “Bu otelde garip bir şeyler var.” havasını hissettiriyordu. Bununla birlikte yıllardır otelde birçok olayın yaşandığını ve otel sakinlerinin ruhlarının oraya hapsedilmiş olabileceği gerçeğiyle de karşı karşıya kalıyorduk. Otelin canlı bir yapısı vardı ve “parıldama” yeteneğine sahip olan, yani geçmişi görebilen ve geleceği sezebilen birisi eğer otelin içinde ölürse ve oradaki ruhların arasına katılrsa otel çok büyük bir güç kazanacaktı. Danny’nin böylesine bir güce sahip olması oteli harekete geçiriyor ve oteldeki ruhlar Jack’i oğlunu öldürmesi için kışkırtıyorlardı. Jack’i adım adım kendine çeken otel, daktilosunun başında oturup hiçbir şey yazamayan, alkolü bıraktığı için de çıldırmanın eşiğine gelen adamı avucunun içine almayı başarıyordu. Otel filmin sonunda bir nebze de olsa ruhunu doyurmayı başarıyor ve 1921 yılında çekilmiş bir fotoğrafı seyirciye göstererek artık Jack’e de sahip olduğunu herkese ilan ediyordu.
Yazan: Begüm Özdemir
Dolphin Hotel / New York
1408 (2007)
New York’un en köklü otellerinden olan Dolphin Hotel, 1912 yılında açılışını yaptığından beri dünyanın en tanınmış simaları müşterisi oldu. 95 yıllık yorgunluktan sonra otel 79’da restorasyona girdi. Ancak 1408 numaralı oda her zaman gizemini korudu. 56 şüpheli ölüm. Kalp krizleri, boğulmalar, altı kişi atlayarak intihar etti, dört kişi altın vuruştan gitti, beş kişi kendini astı. Liste böyle devam ediyor. Otel olayların önünü alamayınca odayı kapatma yoluna gitmişti. Ancak bu yasak paranormal olaylar dedektifi Mike Enslin’i durdurmaya yetmedi ve oda tekrar kapılarını modern dünyaya açtı.
Duvardan duvara tıka basa hayalet dolu 1408, Stephen King’in aynı adlı kısa öyküsünden 2007 yılında sinemaya aktarıldı. Film hakkında daha fazla bilgi için sitemizdeki film eleştirisini okuyabilirsiniz.
Yazan: Masis Üşenmez
Motel Pinewood / Fandango, California
Vacancy (2007)
Buyrun efendim…İçeride “sadece sizin için” rezerve edilmiş tekinsiz mi tekinsiz bir motel odası var. İlişkiniz çalkantıda mı? Ne? Yoksa boşanmayı mı düşünüyorsunuz. Motel Pinewood sizler için, kafanızı toparlayıp bundan sonraki “sap” hayatınızda neler yapabileceğinizi rahat rahat ve uzunca tartışacağınız izbe bir mekan sunuyor. Hazır odaya girmişken, cazibenizden faydalanmaya kalkışıp, etinizden bir miktar et kopartmamızda da sakınca görmezsiniz umarım!
Wilson-Beckinsale ikilisinin, pek de hayırlı kabullenemeyeceğimiz bir mesele için, biraz da zoraki yollarının düştüğü Pinewood Oteli’nin o meşhur boş odası, karanlıkla raks eden ortalama bir snuff mekanıdır aslında! Sinema aşığı üç psikopatın, kameralar ile donattığı bu oda, evliliklerinin üzerinde kara bulutlar dolanan mutsuz çiftimizin ihtiyacı olan en son şeydir hiç kuşkusuz. İlk etapta kendilerinden önce odada kalmış ve çeşitli yöntemlerle katledilmiş insanların görüntülerini izleyerek, snuff tayfası tarafından başlarına gelecek musibetlere karşı ironik bir biçimde uyarılırlar. Sonrasında ise, düzenekleri Pinewood Motelinin tamamına yayılmış bu snuff cehenneminden kurtulmaya çalışmak uğruna, sallantıda olan evliliklerini geri plana atarak mücadeleye girişirler.
Gariptir ki gösterime girdiği dönemlerde, düşük beklentinin ivmesi ile son derece etkileyici atmosferi ile izleyiciye sağ gösterip sol vurmakla kalmayan, snuff mevzusuna da hakkını mümkün mertebe teslim eden Vacancy’nin tamamlayıcı yani hiç kuşkusuz, filmde adı pek sık geçmeyen Pinewood Motel’i ve içeriğine kurulmuş kusursuz düzeneklerdir. Bu sebeple “lanetli otel odaları” konsepti söz konusu olduğunda –her ne kadar ilk etapta akla gelmese de- hak ettiği yeri fazlasıyla bulmuştur.
Tabi bir diğer ters köşe durumu da, klişeler ile başlayan fakat izleyicisine pabucunu ters giydiren tercihleridir. Öncelikle klasik yöntemlere baş vuran ve “yine o bildik gerilim filmlerinden birini” izleyeceğimizi sandığımız matematiksel tercihler; filmin finaline doğru kimya değişimine uğramaktadır. Bu bağlamda, izleyicisine lanetli otellere nihayetinde gündüz gözü ile fakat pek de ferah olmayan bir bakış sunarak ezber bozma yoluna da gitmiştir.
Son tahlilde Motel Pinewood, snuff meraklılarının kurduğu kusursuz düzenekler ile, son dönemde Hostel ya da türün daha orijinal bir üyesi olan, The Last Horror Movie andırdığı iddia edilebilir. Her ne kadar Hostel gibi istismara fazla prim vermese de içerik açısından The Last Horror Movie’yi fazlasıyla andırmaktadır.
Pinewood’un bol oyuncaklı, bol düzenekli mekanik yapısı, motelin müdavimi snuff tayfasının icraatları, hiç kuşkusuz lanetli oteller serisi içerisinde, komplikelik açısından pek çok benzerinin ritmini yakalayabilen, enerjik bir yapıya kavuşturmaktadır kendisini…
Bir saniye kapı çalıyor…
Yazan: Fatih Yürür
White Lover’s Inn / Fuji Dağı yakınları
The Happiness of the Katakuris (2001)
The Happiness of the Katakuris, en sevdiğim yönetmenler listemde yeri her daim garanti isimlerden biri olan Takashi Miike’nin en vahşi veya en sert olmasa bile en garip ve en komik filmlerinden biridir. 2001 yılı mahsulü THOTK için pek değerli yönetmenlerden Jee-woon Kim’in ilk filmi Choyonghan kajok’un (The Quiet Family, 1998) yeniden çevrimi olduğu söylense bile, pek itibar etmemekte fayda var. Doğrudur, Miike Güney Kore yapımı filmin senaryosunu almış ama onu bambaşka bir hale sokmuştur. Cümle aleme ‘yeniden çevrim nasıl olur’u özenle izah etmiştir sanki.
Filmimizin kahramanları 4 kuşak bir arada Katakuri ailesidir. Katakuriler, aile reisi Masao Katakuri, karısı Terue, babası Jinpei, hüküm giymiş oğlu Masayuki, boşanmış kızı Shizue ve onun kızı Yurie’den oluşur. Tabii köpekleri Pochi’yi de unutmamak lazım. Fuji Dağı yakınlarında, eski çöp toplama alanının üzerinde büyükçe bir ev satın alarak burayı White Lover’s Inn ismini verdikleri bir otele dönüştürürler. Oldukça ıssız bir yerde bulunan otelin hiç müşterisi yoktur. Ailenin planına göre, güya yeni yapılmakta olan ana yol, otelin yakınlarından geçecek ve otel müşteriyle dolup taşacaktır. Ama o beklenen yol bir türlü yapılmaz ve ailenin günleri müşteri gözlemekle geçer. Derken bir gün birisi çıkagelir. Katakuriler nihayet şanslarının döndüğünü düşünürler. Halbuki hiç bitmeyecek olan bir lanetin başlangıcına tanık olduklarını nereden bilsinler?
İlk müşterileri otelde kaldığı ilk gece intihar eder. Ne yapacaklarını şaşıran aile, cesedi ortadan kaldırmaya karar verir. Otelin adı çıkarsa, (sanki her gün dolup taşıyormuş gibi) kimsenin gelip kalmayacağından endişelenirler. İkinci, üçüncü, dördüncü derken otele gelen herkes (intihar, kaza, cinayet) ölmeye başlar. Sinir bozucu bir şekilde, asla neşelerini kaybetmeyen Katakuriler, ceset yok etme konusunda inanılmaz bir hızla tecrübe kazanırlar.
Olur ya, gün gelir yolunuz Fuji Dağı yakınlarına düşerse ve White Lover’s Inn isminde bir otel görürseniz, sakın ola ki Katakuri ailesinin güler yüzüne aldanıp otelde gecelemeye kalkmayın. Hepsinin sonu aynı.
Yazan: Murat Kızılca
Motel Hello / Backwoods Country
Motell Hell (1980)
Motel Hell 1980 yapımı yönetmenliğini Kevin Connor’un üstlendiği başarılı ve akıldan kalan bir slasher…
Vincent ve şirin mi şirin kızkardeşi Ida Amerikan’nın kuş uçmaz kervan geçmez kırsalında biraz çiftçilik biraz hasbelkader uğrayan konuklar sokaklarda kalmasın diye otel işletmeciliği yapan iyi insanlardır. Güler yüzlüdürler, herkese yardım ederler ve kasaba da pek sevilmektedirler. Bir de bu kardeşlerin meşhur et ürünleri vardır ki bu ürünler Vincent’ı kasabanın en iyi aşçıları arasına sokmaktadır ve herkes bu ürünlerin gizli formülünü merak etmektedir.
Formül ise aslında konaklama yerimiz olan Motel Hello’yu gidilmemesi gereken oteller listesinin en üst sıralarında tutmaktadır. Lakin Vincent tarlasına yalnızca yeşillik ekmiyordur. Formülünün lezzeti tarlasında büyütüp beslediği otel müşterileridir.
Yazan: Melahat Yılmaz
The Bates Motel / Fairville, California
Psycho I-IV (1960-1990) ve Bates Motel (1987)
Sinema tarihinin en ünlü ama bir o kadarda ıssız konaklama yerlerinden birisidir Bates Motel. Motelin işletmecisi ve sahibi Norman Bates’e göre ıssız bir yerde olduklarından fazla müşterileri olmaz. Gelen müşterilerede annesiyle beraber her türlü misafirperverliklerini gösterirler. Önce yemek verirler ardından işledikleri cinayetlerde müşterilerini başrolde oynatırlar. Bates ailesinin evi ve motelleri Sapık serisinin bir nevi başrolünde gibidir. Yapımcılar Bates Motelin ününü sadece Sapık serisi ile sınırlı bırakmamış olup Norman Bates öldükten sonra dahi devam ettirmişlerdir. Sapık III’ün başarısızlığından sonra 1987 yılında “Bates Motel” ismi ile başka bir film daha çekmişler. ilk filmin konusunuda Sapık serisine şöyle bağlamışlar ; Norman Bates vasiyetinde motelin işletmesini akıl hastanesinden arkadaşı olan Alex West’e bırakmıştır. Alex West’te Norman Bates’in tutuklanmasından sonra kapanan Bates Motelini ufak restorasyonlarla tekrar faaliyete geçirir. Tabi cinayetleri ile beraber…
Bates Motel aslen Edward Hopper isimli bir ressamın “The House by the Railroad” isimli tablosundan esinlenilerek yapılmış olup, Kaliforniya’da Universal Stüdyoları içerisinde yer almakta. İlk Sapık filminden günümüze kadar birçok filmde set olarak kullanılmış olup hala arada sırada da olsa yeni filmlerde set olarak kullanılmaktaymış. Yıllar içerisinde birçok defa restore edilmiş doğal olarak. Kaliforniya’da Universal Stüdyolarını gezmek isteyen arkadaşlar Bates Motel’ine muhakkak uğrasınlar. İlk Sapık filmine ait birçok eşyayı görebilirler. Ne de olsa stüdyonun en çok gezilen yerlerinde birisi durumunda Norman Bates Dinlenme Tesisleri.
Yazan: İlker Güler
Brownstone Apt. / Brooklyn, New York
The Sentinel (1977)
Evliliğin eşiğindeki genç model Alison’ın biraz kendine zaman tanımak adına taşındığı brownstone apartman aslında bir otel değil. Görünüşe bakılırsa tek bir kişiye ait bir konut, odalara bölünmüş ve kiralanmış. Apartmandaki ortam da bu yüzden bir pansiyonu andırıyor. Alison, yeni dairesine taşındıktan sonra tuhaf olaylar yaşamaya başlıyor. İntihar sürecini, geçmişini hatırlıyor, geceleri sesler duyuyor, yürüyen ölüler görüyor… Üstelik bu pansiyon benzeri apartmanın sakinleri de birbirinden çatlak. En üst katta oturan ve gece – gündüz pencerenin önünde gaipe bakan kör rahip, belki de aralarında en normal olanı. Alison sesleri diğer sakinlerin çıkardığını düşünerek, ona daireyi kiralayan emlakçıya bildiriyor durumu. Ancak o eski, bilindik ve her daim ürkütücü olmayı başaran cevabı alıyor: “Apartmanda senden ve kör rahipten başka kimse yaşamıyor” diyor emlakçı.
Filmin son çeyreğinde apartmanı işgal edenlerin kimler olduğunu öğreniyoruz. Bence sonda sunulan tüm o “freak”ler, gerçekten ürkütücü. Kimse öyle bir pansiyonda yaşamak istemez, inanın bana.
Yazan: Ezgi Aksoy
Norman Bates Dinlenme Tesisleri…:))Tostlar ve süt şirketten..üstelik arkadaşlarınızı kıskandırmak için Bates Motel antetli kağıtlarda hoş olur..tek kusuru duş keyfini tekrarlayamamak..:)
çok çok iyi bir yazı olmuş! Katakurris ile birlikte müthiş olmuş. Birinci sınıf bir dergide yayınlanacak cinsten
Oteller yalnızlığın ve ümitsizliğin mekanları gibi algılanıyor sanki. Karamsar duygular ve kasvetli havası gerçekten gerilim filmi çekmeye ideal yerler bence. Korku-gerilim tarzı filmlerin otellerde çekilmesinin saklı kalmış unsuru olabilir mi?
Şöyle küçük bir ayrıntı var; yazıda belirtildiğinin aksine, Shining filminde Nicholson’un karakteri iş görüşmesi sırasında önceki bakıcının yaptıklarından haberdar edilir ama yine de işi kabul eder. Hatta benim durumumda böyle bir şey yaşanmayacak diye üstüne güvence de verir! Bunun dışında güzel bir çalışma olmuş.
“İdentity” filmindeki oteli de unutmamak lazım…
John Cusack’in oynadığı 1408 favori filmimdir. Seneler önce izlemiştim, hala arşivimde tutuyorum. Güzel bir çalışma olmuş.
anayurt oteli?