Star Trek Beyond / Star Trek Sonsuzluk, dünya çapında popüler olan, Gene Roddenberry’nin yarattığı ve 2009’da J.J. Abrams tarafından yeniden sunulan Star Trek serisinin yeni filmi. USS Atılgan ile cesur mürettebatının bu epik yolculuğunun başında yönetmen Justin Lin bulunuyor. Sonsuzluk’ta Atılgan mürettebatı bilinmeyen uzayın uzak köşelerini araştırıyor ve kendilerini ve Federasyon’un temsil ettiği her şeyi sınayan gizemli, yeni bir düşmanla karşılaşıyorlar.
Oyuncular John Cho, Simon Pegg, Chris Pine, Zachary Quinto, Zoe Saldana, Karl Urban, Anton Yelchin, Sofia Boutella ve Idris Elba.
Özel Not: 19 Haziran 2016’da Star Trek ailesi bir üyesini kaybetti. Anton Yelchin’in beklenmedik ölümü Sonsuzluk oyuncu kadrosunu ve teknik ekibini çok üzmüştür. Oyuncular, teknik ekip ve tüm dünyadan hayranlar Anton’a olan sevgilerini ifade ettiler.
Yelchin, sinemaya olan derin ve daimi sevgisi ile hatırlanacaktır: “Sette olduğum her gün için minnettarım. Olduğumdan daha az minnetle davrandığımı düşünüyorum. Bundan dolayı kendi adıma büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Çünkü bu güzel, muhteşem işi yaptığımız için son derece şanslıyız. Birinin izlemesi için çekilen bu görüntülere harcanan çaba ve insan gücü inanılmaz ve bunun bir parçası olmak çok özel.”
Yelchin şöyle anlatmış: “Chekov’un kahramanlık anları vardır. Ama onu canlandırmanın keyifli yanı komikliği ve iyimserliği. Walter Koenig’in (orijinal Chekov) neşeli yanı karaktere çok güzel yansımış. Onu canlandırdığım için kendimi son derece şanslı hissediyorum.”
J.J. Abrams şunları söylüyor; “Anton’la çalışmayı çok sevmiştim. Son derece iyi biriydi. Gittiğine inanamıyor ve kabullenemiyorum.”
Atılgan’ın Yeni Kaptanı
Bu yıl 50. yıldönümünü kutlayan sevilen bilim kurgu serisinin yeninde hayata döndürülmesinden sorumlu olan yapımcı J.J. Abrams şöyle söylüyor; “Star Trek’te çalışmak hayatımın en şanslı deneyimlerinden biriydi. Gene Roddenberry tekrar tekrar ziyaret etmekten heyecan duyduğumuz olağanüstü bir dünya yaratmış.”
Star Trek (2009) ile Star Trek: Bilinmeze Doğru (2012) filmlerinin yönetmenlik koltuğunda oturan Abrams, ekibi ile beraber Star Trek Beyond / Star Trek Sonsuzluk filmini hayata geçirmesi için Hızlı ve Öfkeli serisinin tecrübeli yönetmeni Justin Lin’i seçmiş.
Abrams şöyle anlatıyor; “Justin olağanüstü bir hikaye anlatıcı olarak kendini defalarca kanıtladı. Ama beni her şeyden çok etkileyen Star Trek’e olan sevgisi oldu. Aksiyon sahnelerinde başarılı olacağını biliyordum. Ama beni en çok heyecanlandıran bu karakterlerden sanki tanıdığı insanlarmış gibi söz etmesi oldu. Gerçekten bu işe çok uydu.”
80’lerde büyüyen Lin, Star Trek’in aile zamanlarının düzenli bir bölümü haline geldiğini hatırlıyor. “Orijinal Star Trek dizisi benim için son derece özeldir. Çünkü o eski bölümleri izlemek anne ve babamla beraber geçirdiğim tek zamandı. Atılgan mürettebatı ailemizin bir uzantısı gibiydi.”
Abrams gibi Lin de film serisini yönetmeye geçmeden önce televizyon yönetmenliğini denemiş. Şöyle anlatıyor; “Star Trek birden fazla mecrada yer aldığı için çok özeldir. Televizyonda çalışmış biri olarak J.J.’in sürekliliği olan bir işi yeniden başlatmasındaki ve dünya çapında bir yaz hitine dönüştürmesindeki zorlukların farkındayım. Büyük bütçeli bir aksiyon filminden beklenilen aksiyon ile filmin özü ve merkezi arasındaki dengeyi korumak konusunda çok konuştuk.”
Abrams şunları söylüyor; “İlk filmin konusu, aileyi oluşturacak grubu toplamaktı. İkincisinin konusu da yeni bir tehdit karşısında onları harekete geçirmekti. İkisi de dünyaya bağımlı filmlerdi. Sonsuzluk’ta ilk kez onları beş yıllık görevlerinde görüyoruz. Atılgan’ın orijinal dizideki gibi, galaksinin uzak bölgelerinde geçen bir macerasını görme fırsatı sunuyor.”
Bölünmüş bir Mürettebat
Mürettebatı daha önce hiçbir insanın gitmediği yerlere götürmekten sorumlu olan yazarlar ise seriye yeni katılan Doug Jung ile aynı zamanda filmde rol alan Simon Pegg.
Pegg şöyle anlatıyor; “Londra’da Mission: Impossible – Rogue Nation’da çalışıyordum. Bryan Burk (yapımcı) beni kenara çekti. Bana suikast yapacağını sandım ama o bana yazmak isteyip istemediğimi sordu. Sakinliğimi tamamen kaybettim ve “Evet, kesinlikle!” dedim. Sonra Doug’la tanıştım. En büyük destekçim ve çok iyi dostum oldu.”
Jung şunları söylüyor; “Simon’la daha önce tanışmıyorduk. Ama işlerinin büyük hayranıydım. Fikirlerimizi sunmaya başlayınca onunla çok iyi zaman geçireceğimi anlamıştım. Çünkü inanılmaz komik, son derece yaratıcı ve Star Trek’i çok iyi biliyor.”
Jung şöyle devam ediyor; “Ben Star Trek izleyerek büyüdüm. Ama büyüyünceye dek tam olarak takdir etmemiştim. Simon’ın bilgisi ise çok daha fazla çünkü ‘Bence Kirk böyle derdi’ veya ‘Spock onun yerine bu kelimeyi kullanırdı’ diyebiliyor. Bazen odada Scotty’yi oynuyor ve çok ikna edici oluyor. Bezen de ben Bones ya da Spock oluyorum. Çok eğlenceliydi.”
Pegg şöyle anlatıyor; “Başladığımızda ben hala Mission Impossible’da çalışıyordum. Geç dönüyordum ve Doug’la kim bilir saat kaça kadar konferans görüşme yaparak fikirleri oluşturuyorduk. Los Angeles’a gittim ve kendimizi Bad Robot’ta bir odaya kapattık ve beyaz tahtaları fikirlerimizle doldurduk. Sonra Doug İngiltere’ye geldi ve bir hafta bende kaldı. Sadece yazdık ve akşamları orijinal Star Trek bölümlerini izleyerek geçirdik. Detayları ve o zaman diliminde var olan çeşitli personelin isimlerini topladık. İlk taslağı bir şekilde ortaya çıkardık.”
Jung şunları söylüyor; “Süreçten çok keyif aldım. Genelde bir yazar bir odada karanlıkta oturur ve müthiş olduğunu düşündüğünüz bir şeyi düşünür. Ama başka birine anlatıncaya kadar işe yarayıp yaramadığını bilemezsiniz. Simon son derece işbirlikçiydi ve bir şeyler yazıp ‘bunu yapabilir miyiz?’ diye soruduğumuz anlar oluyordu. Justin ‘daha da büyük düşünün’ derdi. Kendi imkanlarımla bu noktaya gelemeyebilirdim.”
Star Trek Beyond / Star Trek Sonsuzluk‘un sürecini değiştiren önemli noktalardan biri yıldız gemisi Atılgan’ın hasar görmesi ve mürettebatı keşfedilmemiş, yabancı bir gezegende karaya oturtmasıydı.
Abrams şunları söylüyor; “Riskler giderek büyüyor. Atılgan’ın parçalara ayrıldığını gören mürettebat farklı yönlere düşer, hayatta kalmaya ve diğerleriyle tekrar iletişime geçmeye çalışmak zorunda kalır. Çok güzel. Çünkü bu ayrı çiftlerin ortak bir amaç için birlikte nasıl iyi çalıştıklarını görüyoruz.”
Atılgan’ın tahrip edilmesi mürettebatı Altamid’e, tehlikeli bir uzaylı dünyasına düşürür. Yazarlar daha önce birlikte çok az ekranda görülen karakterleri eşleştirmekten ve her karakteri neyin harekete geçirdiğini görmekten keyif almış.
Örneğin içsel gözleme yeni başlayan Kaptan Kirk (Chris Pine) kendini gençlere özgü bir iyimserliğe sahip Chekov’la (Anton Yelchin) bir arada bulur.
Jung şöyle anlatıyor; “Kirk tüm yanıtlara sahip olan ve kendi inançlarına göre yaşamış biri. Kendini kanıtlamış, babasının gölgesinden kurtulmuştur. Ama şimdi “Şimdi ne olacak?” gibi bir varoluş sorusuyla karşı karşıyadır. Daha yorgun ve sinik Kirk’ü daha genç, hevesli ve daha az sinik olan Chekov’la bir araya koyma fikrini sevdik.”
Chris Pine şöyle katılıyor; “İlk iki film Spock ve Kirk merkezliydi. Ama bence Doug ve Simon hepsinin birlikte nasıl çalıştıklarını ve birbirleriyle nasıl anlaştıklarını görmek için herkesi ayırarak akıllıca bir iş yaptılar. Atılgan’ın kaptanı olmak, Kirk’ün hayatının en tanımlayıcı özeliği. Babası da tahrip edilen bir geminin kaptanıydı. Bu yüzden Atılgan’ın tahrip edilmesi kendi kimliğiyle bağlantılı bir dizi karmaşık duyguyu da ortaya çıkarıyor ve bence Kirk Chekov’da kendisini görüyor.”
Yelchin şunları söylemiş; “Atılgan tahrip edildiğinde önem verdikleri her şey ellerinden alınıyor. Mürettebatın geri kalanının hayatta olup olmadığını bile bilmiyorlar. Bu da onları sevginin değerini ve mürettebattaki arkadaşlarına saygı duymayı yeniden öğrenmeye zorluyor.”
Pine şöyle anlatıyor; “Anton’la birlikte çok güldük. Benim ona onun da bana dırdır ettiğimiz sahnelerimiz var. Hedef alınıyoruz ve etrafımızda bir şeyler patlıyor. Gergin ve yoğun bir durum ama çok eğlenceli. Çünkü Anton’un karakterinde ve kendisinde büyük bir enerji var.”
Söz konusu pragmatik yarı Vulcan komutan Spock (Zachary Quinto) olunca, onun dramatik ve komik eşini bulmak çok da zor olmamış. Yazarlar onu huysuz Doktor “Bones” McCoy (Karl Urban) ile eşleştirmeleri gerektiğini daha en baştan biliyormuş. Kirk’ün en yakın iki dostu olan ikilinin, bir karar verilirken anlaşmaya varmaları imkansız gibi bir şey.
Pegg şöyle anlatıyor; “Spock ile Bones’un arasındaki ilişki her zaman “büyüleyici” ve çok komik olmuştur. Çünkü birçok yönden birbirlerinin tam zıttıdırlar. Yine de bunun altında bizim keşfetmek istediğimiz büyük bir arkadaşlık yatar.”
Quinto şöyle söylüyor; “Tarihi açıdan Bones ve Spock birbirlerinden olabildiğince farklıdır. Kirk ile Spock da bir paranın iki farklı yüzü gibi ama Bones ile Spock birbirinden tamamen farklı işlem modlarına sahip.”
Urban şunları söylüyor; “Bones ile Spock’ın ilişkisinin daha önce hiç görmediğiniz şekilde geliştiğini göreceksiniz. İki karakter de bir yol ayrımında ve kendi içsel ikilemleriyle uğraşıyor. Yabancı bir gezegende kalmak bizi bunlarla birlikte yüzleşmeye zorluyor.”
Quinto şöyle açıklıyor; “Spock bu filmde çok daha insani ve korunmasız. Aksiyonun azalıp Spock’a daha sakin anlar veren, canlandırması çok keyifli ve ilginç olan anlara müteşekkirim.”
Leonard Nimoy’un gerçek hayatta vefat etmesiyle birlikte yapımcılar “Spock Prime’ın ölümünü anmak ve genç Spock üzerindeki etkilerini göstermek istemişler. Abrams şunları söylüyor; “Lenard Nimoy çok yetenekli bir oyuncuydu ve iyi bir dost olmuştu. Ölümüne filmde yer vererek onu onurlandırmak istedik. Aksi halde kötü hissederdim.”
Quinto şunları söylüyor; “Benim için özellikle zor oldu. Çünkü son ana kadar çok yakın iki dosttuk. Simon ve Doug’ın hikayede onu onurlandırarak muhteşem bir iş çıkardıklarını düşünüyorum. Bence bundan gururlanır, minnet duyar ve biraz da utanırdı. Ona yaraşan bir övgü ve bu kadar zarif bir şekilde yapıldığı için çok memnunum.”
Spock yaralandıktan sonra Bones kendisini konforlu alanından çıkmış bulur. Urban şunları söylüyor; “Altın kalpli ve tutkulu bir doktor. Bir canı kurtarmak yerine almak zorunda kaldığı bir durumda zorlanıyor. Zor bir işin içine atılıyor ve zorunluluktan dolayı huysuz bir aksiyon kahramanı oluyor.”
Pegg şunları söylüyor; “Bones, insanların gerçekten sevdiği bir karakter ve hak ettiğini aldığını hiç düşünmüyorum. Bu da bizim bunu düzeltme zamanımız. Scotty’ye bütün havalı replikleri vermek ne kadar kolay olsa da biraz tuhaf geldi. Bu yüzden bu bolluğu paylaşmak için bilinçli bir çaba harcandı.”
Lin şunları söylüyor; “Büyürken Bones benim favori karakterimdi. Karl da her zaman daha fazla şeyler vermek için hazırdı.” Quinto şöyle anlatıyor; “Karl’la çalışmayı çok seviyorum. Çok komik ve bu sefer birilerine ders verdiğini görmek keyifliydi. Bu konuda çok iyi.”
Atılgan’ı kaybetmenin dışında Spock ile Uhura’nın (Zoe Saldana) ilişkilerinin sona ermesi de filme ekstra bir mecazi kayıp sağlamış. Saldana şunları söylüyor; “Birlikte çalışıyorlar. Bu yüzden çok profesyonel ve olgun bir ayrılma. Beş yıllık bir görevdeler, yorgun ve evlerini çok özlemiş olmalarına rağmen göreve öncelik vermeye, mürettebattaki arkadaşlarına baskı yapmamaya karar veriyorlar.”
İkisi de ayrılığı tam olarak sindiremeden gemi tahribata uğruyor ve Uhura kendini Sulu’yla birlikte (John Cho) Altamid’de buluyor.
Pegg gibi Cho da Atılgan’ın kaybına içsel bir tepki veriyor. Cho şunları söylüyor; “Atılgan’a ne zaman zarar versek kalbim kırılıyor. Çok zor. Ben dümenciyim bu yüzden de onun iyiliği konusunda sorumluluk hissediyorum. Gemi olmayınca doğal bir dengesizlik duygusu var. Senaryoyu ilk okuduğumda bana orijinal dizinin havasını hatırlattığı için çok sevmiştim. Mizah, tuhaflık ve mürettebat arasında bir aşinalık duygusu var. Zoe ile olan sahnelerde çok eğlendim.”
Saldana şöyle anlatıyor; “John’ı yıllardır tanıyorum ve mizah anlayışını ve karakterlere olan bağlılığını çok seviyorum. Bu filmde Uhura ve Sulu’nun görevlerine sadakatleri ve mürettebatlarına olan inançları açısından birbirlerine ne kadar çok benzediklerini fark ettim. Mürettebata tıpkı mürettebatın da onlara güvendiği kadar güveniyorlar. John ile birbirimize ve tüm yaratıcı ekibe olan inancımıza benziyor.”
Lin şunları anlatıyor; “John ve ben çok eskiye dayanıyoruz. John, Better Luck Tomorrow’da da oynuyordu. Ben filmi kredi kartlarıyla finanse ediyordum ama John American Pie filminde ‘MILF Guy’ olarak ün yapmıştı. İkimiz de o günden beri kariyerlerimizde uzun yol kat ettik. Ama on iki yıl sonra onunla yeniden çalışma fırsatını bulmak inanılmazdı.”
Ortak yazar Simon Pegg, başmühendis Montgomery Scott ya da popüler kültürde daha iyi bilinen adıyla “Scotty” rolüyle geri dönüyor. Pegg şöyle anlatıyor; “Scotty, filmin başında muhtemelen mürettebatta hayatından en memnun olan kişi. Gemide işini yapıyor ve işlerin yürümesini sağlıyor ve bu kısa sürede elinden alınıyor.”
Scotty, Altamid’in yüzeyinde kendini inatçı ve teknoloji ustası uzaylı dostu Jaylah (seriye yeni katılan Sofia Boutella) ile bulur. Boutella şunları söylüyor; “Jaylah, bir süredir Altamid’de yalnız yaşıyormuş. Scotty geldiğinde bir dostluk kurma potansiyeli görüyor. Korunmalı ve ihtiyatlı olmasına rağmen Jaylah ve Scotty aralarında Simon ile benim başlattığımıza benzer bir tür kardeş dinamiği geliştiriyorlar.”
Pegg şunları anlatıyor; “Sofia hepimizi büyüledi. Karakteri o kadar iyi benimsiyor ki filmde onun karşısında olmak gerçekten keyifli. Kaynakları çok fazla ve sert biri. Tuhaf, söz dizimsel konuşmasına bayılıyorum. Tam bir uzaylı gibi hissettiriyor. Ama yine de inanılmaz sempatik.”
Jaylah’ya gereken uzun makyaj nedeniyle Boutella’nın setteki günleri diğerlerinin günü sona ermeden başlıyormuş. Boutella şöyle anlatıyor; “Gece 12.30’da uyandığım ve sabah çekiminden önce makyajımı yaptırdığım günler oldu. Uzun ama eğlenceli bir süreç. Koltukta o kadar uzun süre oturduğunuzda meditasyon durumuna geçiyorsunuz ve karaktere bürünmenize gerçekten yardımcı oluyor.”
Makyaj tasarımcı ve makyaj efektleri süpervizörü Joe Harlow şunları söylüyor; “Jaylah’nın öne çıkmasını istedik. Makyajındaki siyah beyaz çizgiler, saçındaki şeritlerle birleşince tamamen unutulmaz bir görünüme sahip oldu.” Abrams şöyle anlatıyor; “Sanırım Jaylah benim yeni favori karakterim. İnanılmaz enerjik, tatlı, komik ve sert bir karakter ve mürettebat için önemli bir dost oluyor. Sofia da onu hayata geçirmek için olağanüstü bir iş başardı.”
Acımasız Yeni Bir Kötü
Idris Elba, oyuncu kadrosuna Atılgan’ı yok etmekten sorumlu düşman uzaylı “Krall” rolüyle katılıyor. Elba, karakterin karmaşık katmanlarının cazibesine kapılmış.
Elba şöyle anlatıyor; “Klasik kötü adamı oynamak istemedim. Benedict Cumberbatch’i izlemenin zor olacağını biliyordum. Bu yüzden Justin, Simon ve Doug’la kapsamlı bir şekilde çalışarak bu adamın kim olduğunu tam olarak çözmeye çalıştık. Nasıl konuşur? Fiziksel özellikleri nasıldır? Federasyon’la neden böyle bir sorunu var? Bunlara cevap verdiğinizde artık bir canavar olmaktan çıkıyor. Yaptığı her şeyin bir nedeni var.”
Lin şunları söylüyor; “Idris korkusuz. Doğruca olayın içne dalıyor. Krall hakkında ilk konuştuğumuzda bir saatten fazla telefonda kaldık. Bu karakterin Federasyon’un inançlarına meydan okuduğunu ama kendine ait geçerli bir felsefesi de olduğunu tartıştık.”
Elba şöyle anlatıyor; “Star Trek evreni hakkındaki her şeyi öğrenmek büyüleyiciydi. Sonra ona meydan okuyacağı, sataşacağı ve yerle bir edeceği bir pozisyona geliyor. Krall’ın hiç umurunda değil.”
Çekimler sırasında Elba protezler altında rol yapmaya karşı bir taktik geliştirmiş; “Mandela’da protezler içinde çalışmıştım. Ama Krall çok daha kapsamlıydı. Tam kafa, tam vücut, girmesi beş saat, çıkması iki saat sürüyordu. Bir oyuncu olarak benim için de bir öğrenme eğrisi vardı. Çünkü alıştığınız yüzü kullanamıyordunuz. Yüzünüzün neye benzediğini yeniden hayal etmeniz gerekiyor. Yani biraz kuklacılığa benziyor. Bana ait olmayan bir fizikselliği üstlenmem ve yüzümün ne yaptığını abartmadan bilmem gerekiyordu.”
Sonunda Elba karakterini beslemek için kişisel rahatsızlığını kullanmış. “Benim klostrofobim var. Bu yüzden o şeyin 18 saat boyunca başımda durması Krall’la ilgili düşüncelerimi oluşturmaya başladı. Kendime sürekli olarak ‘Bir sahne daha. Sonra içinden çıkıyorum.’ dedim. Krall kendi nefsini korumak için savaşıyor ve ben de aynı şekilde hissetmeye başladım. O duyguyu besledi.”
Harlow şunları söylüyor; “Idris çok iyiydi. Daha önce bu kadar uç noktada olan kötü bir uzaylımız olmamıştı. Tasarımı kusursuzlaştırmak için aylarca çalışabilirsiniz. Ama bir oyuncu onu canlandırana kadar bir karakter olmaz. Her zaman verdiğiniz emeği alacak, hevesli birinin olmasını umarsınız. İdris bundan çok daha fazlasını yaptı.”
50 Uzaylı Türü
Makyaj ve kostüm bölümleri film için 50 eşsiz uzaylı ırkını yaratmak için birlikte çalışmış. Bu sayı daha önceki Star Trek filmlerinden çok daha fazla. Harlow şunları söylüyor; “Bu filmde ilk iki filmin toplamından çok daha fazla uzaylı var. Bir noktada bütün uzaylıları saydık ve 48 tane kadardı. Sonra Star Trek’in 50. yıldönümü olması nedeniyle uzaylı sayısını 50 yapalım dedik. Sanırım 53 benzersiz ırk oldu.”
Makyaj sanatçılarından, heykeltıraşlardan, ressamlardan, kalıp teknisyenlerinden ve silikon uzmanlarından oluşan küçük bir ordu, Burbank, Vancouver ve Dubai’deki atölyelerde haftada yedi gün 24 saat aralıksız çalışmış. Harlow şunları söylüyor; “Bu işi kimse tek başına yapamaz. Neyse ki benimle çalışan çok sayıda usta ve yetenekli kişi var.” Harlow, her uzaylının karakterize edilmesinin genelde makyaj koltuğunda başladığını söylüyor. “Protezler, hareketler düşünülerek tasarlandı. Her parçayı sırayla ekliyorduk ki böylece oyuncu hareket alanının tamamını ölçebiliyordu. O tamamlandıktan sonra görünümün tamamını düşünmeniz gerekiyordu. Bizim gibi yürümeyecekler, bizim gibi hareket etmeyecekler. Hatırlamak gereken çok şey var ama karavandaki her oyuncu tamamen istekli ve kendini adamış oluyordu. Gerçekten çok başarılı oldular.”
Filmde öne çıkan iki uzaylı, Krall’ın mürettebatından Manas (Joe Taslim) ve Kalara (Lydia Wilson). İkisinin görünümü farklı olsa da Harlow’un ekibi ortak geçmişlerine işaret etmek için aralarında bir benzerlik olması için çabalamış. Harlow şunları söylüyor; “Joe ve Lydia makyajlarıyla büyüleyiciydi. O yüzleri ve vücutları gerçekten özel bir şey sunmak için kullandılar.”
Birçok uzaylı yüzünün karmaşıklığına rağmen Harlow, en zorlarından birinin Spock olduğunu söylüyor. “Spock ikonik bir karakter. Herkes tarafından tanınıyor, bu nedenle hataya yer yok.”
Kostüm tasarımcı Sanja Hays, daha önce Lin’le Hızlı ve Öfkeli serisinde birlikte çalışmış ve Star Trek’te çalışma fırsatını severek kabul etmiş. “Ben zaten büyük bir Trek hayranıydım. Bu yüzden fazla araştırma yapmama gerek kalmadı. Üniformaların görünüşünü yoğun bir şekilde değiştirmek istemedim. Ama hafif bir güncelleme yapmak istedim. Yaptığım en büyük değişiklik kadınların üniformasına kolları eklemek oldu. Zoe çok memnun kaldı.”
Hay şöyle devam ediyor; “Kirk’ün mavi gömleği ve Jaylah benim bebeklerim. Hoş, güçlü ama pratik görünüyorlar. Bu bir aksiyon filmi olduğu için hareket önemli.” Hay, Star Trek evreninin geniş renk paletinden memnun. “Birçok başka bilim kurgu filmi kendilerini çok ciddiye alıyorlar. Dünyanın sonu gelmiş gibi ve karanlık. Star Trek’in parlak bir gelecek sunmasını seviyorum. Biraz eğlenebiliyorsunuz.”
Garip Yeni Dünyalar
Star Trek Sonsuzluk’un uzaylı dünyalarını tasarlama görevi Tom Sanders’a düşmüş. Vancouver ve Dubai’de mekan ve stüdyo çekimleri yapan Sanders, Altamid gezegeninin kaba ıssızlığını ve 23. yüzyıl metropolü Yorktown’ı yaratmış. Sanders şunları söylüyor; “Başka bir yere gittiğinizi düşünmenizi istedik. Bir seyahat filmi olmasını istedik.”
Lin şöyle anlatıyor; “Star Trek’te bir sokak köşesine gidip çekim yapmak gibi bir seçeneğiniz yoktur. Ama Tom’la çalışmayı sevdim çünkü atölyesine gidip muhteşem modelleri görebiliyordum.”
Mavi gezegen Altamid, filmin ikinci perdesinin büyük bölümünde yer alıyor. Nadir bulunan nükleer bir materyal olan ve enerji elde etmek veya mercan gibi organik yapıları inşa etmekte kullanılan “bluebalt”ın bulunduğu yer olması nedeniyle Krall’ın operasyonlarının merkezi.
Altamid setleri Pitt Meadow, Vancouver’da bir taş ocağında inşa edilmiş. Taş ocağını inceledikten sonra Sanders Krall’ın merkezinin nasıl olacağına dair bir minyatür maket inşa etmiş. “Vancouver’daki madeni gördükten sonra tasarımımı değiştirdim. Güzel bir yapı olmasını, taş yığınlarının ve tuhaf yıkımların içinde bir cevher olmasını istedim.”
Taş ocağı tehlikelerle ve sürprizlerle kendine ait bir uzaylı dünyası olduğunu kanıtlamış. Sanders şöyle anlatıyor; “Tepeden indiğiniz anda hava 5 derece ısınıyor. Yani sıcaklığa ek olarak kayaların çoğu da zaten patlatılmış, bu yüzden son derece keskinler. Mürettebatın ve oyuncuların bacaklarını falan kırmamaları için son derece dikkatli olmaları gerekiyordu. Bence herkesin karakterlerinde kalmalarına yardımı oldu.”
Fütüristik, ütopik uzay limanı Yorktown için yapım ekibi Dubai’ye gitmiş. Lin şöyle anlatıyor; “Yorktown birçok yönden Gene Roddenberry’nin gelecek vizyonunu barındırıyor. Her türlü insanın ve uzaylının barış içinde birlikte yaşadığı büyük bir toplum. Yorktown sahnelerini stüdyoda çekmekle ilgili bir sohbet oldu. Ama bu epik şehrin büyüklüğünü yakalayabileceğini düşünmedim. Algılanabilir ve gerçek gibi hissedilmesini istedim. Sadece yeşil ekranın önündeki iki kişi olmamalıydı.”
Abrams şunları söylüyor; “Justin’in Yorktown’la ilgili yaptıklarını gördüğümde biraz kıskandım. Çeşitli medeniyetler, kültürler ve türler tek bir yerde birlikte yaşıyor. Görsel açıdan Federasyon’un temsil ettiği her şeyi çok hoş bir şekilde sunuyor. Keşke bunu ben düşünseydim.”
Pine şöyle anlatıyor; “Detay çalışmaları inanılmaz. Resimlerden elektronik eşyalara kadar her biri olağanüstü. Belki kimsenin görmeyeceği çok küçük detaylar var. Ama bende bıraktığı etki hesap edilemez. Çocukken arka bahçede oynamaya benziyor.”
Vancouver ve Dubai’de çekim yapmak Star Trek oyuncularını beklenmedik bir şekilde kaynaştırmış. Urban şöyle anlatıyor; “Son iki film Los Angeles’ta çekilmişti. Her akşam eve dönerdik. Bu film biraz daha yaz kampı gibiydi. Bu yüzden boş zamanlarımızda birlikte takıldık. Çünkü kimse şehirde başka kimseyi tanımıyordu. Sonuç olarak birlikte bir şeyler yaparken birçok maceramız oldu. AVM’de kayak ve dalış, Abu Dabi’deki Büyük Camii ziyareti. Dubai muhteşem bir yer. Hepimiz çok yakınlaştık. Bana göre bu işi yapmanın en iyi yanı bu.”
Yeni katılanlar da Star Trek ailesine kolayca kaynaşmışlar. Elba şöyle söylüyor; “Oyuncu kadrosu ilk gün çok hoş karşıladı. Çok iyi çalışan bir makine gibiler. Ama mizah anlayışları müthiş ve kimse kendisini fazla ciddiye almıyor. Hemen anlaştık.”
Boutella şöyle gözlemlemiş; “Tam bir aile gibiler. Aralarında çok güzel bir enerji var. Bu kesinlikle perdeye de yansıyor. Bunun bir parçası olmak muhteşemdi. Büyük bir minnet duydum. Çok şey öğrendim ama profesyonel deneyimin ötesinde bu sette geliştirdiğim insani bağlar ve insan ilişkileri, korumayı istediğim bir şey. Hepsini çok seviyorum.”
Lin şöyle söylüyor; “Filmi izlediğinizde karakterler arasındaki bağları fark edeceksiniz çünkü oyuncuları bir aile.”
Abrams şöyle ifade ediyor; “Mucizevi bir şekilde bu karakterleri çok iyi benimseyen bir oyuncu grubu bulduk. Aile gibi özgün bir bağları var ve bu Gene Roddenberry’nin orijinal Star Trek’inde de var. Bağımız olan, birlikte çalıştığımız veya etrafında olmayı seçtiğimiz insanlarla aileler oluştururuz. Star Trek de böyle bir dileğin yerine getirilmesi gibi. Star Trek’te güçlü, iyimser, tatlı, heyecanlı, şoke edici, şaşırtıcı ve bazen de üzücü şeyler var. 50. yıldönümünün önemli bir mihenk taşı olduğunu düşünüyorum, bence daha fazlası da gelecektir.”