YAPIM HAKKINDA
GORDON: “Batman, Gotham’ın hak ettiği ama şu anda ihtiyaç duymadığı kahraman.”
Emniyet Müdürü Gordon tarafından 2008 yapımı The Dark Knight’ın sonunda sarf edilen bu sözler Batman’i bir katil, Harvey Dent’i ise en büyük bedeli ödemiş bir suçla savaş şövalyesi gibi gösteren kadersel bir komployu tetiklemiştir. Oysa, halkın bilmediği şey Dent’in intikam peşindeki İki-Yüz olduğuydu. Gotham şehri, bu yalana dayanarak, suçluları parmaklıkların arkasına koyan ya da şehirden kaçıran sert yasalar oluşturdu.
Yönetmen-yazar-yapımcı Christopher Nolan, “Hikayemiz sekiz yıl sonrasından, Batman ile Gordon’ın başarılı olmuş göründüğü, artık Kara Şövalye’ye ihtiyaç duyulmayan bir zamanda başlıyor. Bu açıdan bakıldığında, Bruce Wayne savaşı kazanmış ama olanlar yüzünden travma yaşamakta ve Batman figürü olmaktan kendini nasıl kurtaracağını bilememekte. ‘The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor’, büyük ölçüde, onun ve diğer karakterlerin daha önceki filmlerde yaptıklarının sonuçlarını ele alıyor” diyor.
Nolan Dark Knight/Kara Şövalye üçlemesinin bu son filminde 2005 yapımı “Batman Begins”de başladığı hikaye eğrisini sona ulaştırıyor. “Hepimiz bu öyküyü tamamlamak için heyecanlıydık; Gotham’a dönmek için başlıca esin kaynağımızdı. Ayrıca, izleyicilere bir yandan görmedikleri bir şeyler sunarken bir yandan da ilk iki filme dayanan beklentileri gerçekleştirme konusunda muazzam bir sorumluluk hissettik. Çok zorlu bir dengeydi” diyor yönetmen.
Yapımcılar ve oyuncular yürek hoplatan bir aksiyon ile samimi duygular arasındaki dengeyi korumaya da niyetliydiler. Yapımcı Emma Thomas şunları söylüyor: “Daha en başından itibaren, Chris bu filmlerin her birini herhangi bir kategoriye girmeyecek şekilde yapmaya girişti. ‘The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor’ bir yaz filminden beklenen tüm heyecan ve eğlenceyi içeriyor. Muazzam bir aksiyonu var ama hikaye ve karakterler de o ölçüde, hatta belki daha fazla önemli çünkü eğer duygusal anlamda bağlanacağınız bir şey yoksa diğer tüm bu özellikleri önemsemeniz zordur”.
Yapımcı Charles Roven ise ekliyor: “Hepimiz hayrete düşmek isteriz ama aynı zamanda angaje olmak da isteriz. Çapı ne olursa olsun, Chris ilk filmden itibaren hikayeye ve ilişkilere odağını hiç kaybetmedi”.
Her üç film boyunca hikayenin merkezi tek bir karakter. Nolan, “Batman efsanesinin bu anlatımında bize rehberlik eden güdümüz Bruce Wayne’in yolculuğunu izlemekti. Bu çok önem verdiğim bir konuydu, tıpkı (ortak yazarlar) David Goyer ve kardeşim Jonah (Nolan) gibi” diyor.
Filme adını veren karakteri bir kez daha canlandıran Christian Bale bunu şöyle ayrıntılandırıyor: “‘Batman Begins’de kendini işe yaramaz biri gibi gören, bir yol çizmek, kim olduğunu ve ne olabileceğini bulmak isteyen bu öfkeli genç adamı motive eden trajedi ve acıyı görüyoruz. Daha sonra ‘The Dark Knight’ta işte o yolu çiziyor. Artık işe yarar biri; kendi adına hayatında yapmasının en iyi olduğunu düşündüğü şeyi yapıyor. Şimdi ise aradan sekiz yıl geçmişken ona bir amaç veren şeyi kaybetmiş durumda…ta ki şehre ve kendisine karşı ortaya çıkan yeni tehditle baş etmek zorunda kalana dek”.
Bu tehdidin adı, varlığını muazzam bir güç gösterisiyle Gotham sakinlerine sergileyen acımasız, maskeli kötü adam Bane’dir. Korkuluk çılgın bir adam, Joker ise bir anarşistti; “Bane ise hem zihinsel olarak hem de eylemleriyle bir terörist. Fiziksel anlamda korkutucu ve ayrıca çok zeki. Bu da onu daha tehlikeli yapıyor” diyor Batman’in yeni başdüşmanını canlandıran Tom Hardy.
Nolan ise şunları söylüyor: “Bir sonraki kötü adamın kim olacağına karar verirken bu kişinin Joker’den tamamen farklı biri olması, katıksız bir güç sergilemesi elzemdi. Bruce Wayne’in Batman olarak ortaya koyduğu fiziksel öğe çok önemli; oysa ilk iki filmde onun bu yönüne gerçek anlamda meydan okumadık. Batman’in gerek fiziksel gerek zihinsel açıdan kendisine denk bir rakiple karşılaşmasını gerçekten istedim. Bane kaba gücünü görevi için fanatik bir kararlılıkla birleştiriyor ve bu bileşim onu durdurulamaz kılıyor”.
“İlk kez, fiziksel bir karşılaşmada Batman’in kazanması çok uzak bir ihtimal gibi görünüyor” diyor Bale ve ekliyor: “Batman yıllardır kabuğuna çekilmiş bir şekilde duruyor, dolayısıyla zaten nispeten zayıf durumda. Bane ise hem inanılmaz güçlü hem de su katılmamış militanlığı ve kendisini güdümleyen ideolojiden ötürü çok acımasız”.
Ne var ki, Bruce Wayne’in Wayne Malikanesi’nden yeniden çıkmasının nedeni Bane değildir; Batman efsanesinde daha çok Kedi Kadın olarak bilinen, Selina Kyle adında fevkalade yetenekli bir hırsızla yaşadığı ilginç karşılaşmadır. Nolan, “Bu filmde Kedi Kadın’ın olması gerektiği konusunda çok güçlü hislere sahiptik, ama her zaman karakterleri kendi dünyamıza organik bir biçimde entegre etmenin bir yolunu ararız. Selina açgözlü bir kedi hırsız, gerçekten de tam bir klasik ‘baştan çıkaran kadın’ (femme fatale). Hikayeye giriş yolum buydu ve işte ikonlaşmış Kedi Kadın fikrine böyle ulaştık”.
Ana oyuncu kadrosu içinde bu filmi Nolan’la ilk çalışması olarak anan tek kişi Anne Hathaway’di. Kedi Kadın’ı canlandıran aktris, “Selina Kyle hakkında herhangi bir şeyi açığa vurmak zor çünkü özelini son derece saklayan ve çok gizemli bir kadın. Kendine özgü ahlak kurallarına sahip ki bu bazen onun başkaları tarafından sorgulanabilecek şeyler yapmasını da beraberinde getiriyor” diyor.
Senarist Jonathan Nolan ise şunları ekliyor: “Selina’nın ahlaki anlamda muğlak felsefesi Batman’in onu nihayet özdeşleşebileceği biri yapıyor. Genç kadın, tuhaf bir şekilde, Batman’in ‘yang’ının ‘yin’i oluyor. Aralarındaki dinamik çok yeni. Selina’nın oyuncu bir şekilde Batman’la dalga geçmesi aralarında bir bağ yaratıyor ve Batman’in karakterindeki karanlığı biraz olsun aydınlatıyor”.
“The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor” Bruce Wayne ve dolayısıyla Batman’e iki yeni müttefik kazandırıyor: Bunlardan birincisi Wayne Enterprises’ın yönetim kurulunda yer alan ve sonradan güvenilir bir dosta dönüşen, zengin hayırsever Miranda Tate (Marion Cotillard). İkincisi ise cesareti ve dürüstlüğüyle Emniyet Müdürü Gordon’ı etkileyen Gotham şehri polis memuru John Blake (Bir başka orijinal karakter olan John Blake’i Joseph Gordon-Levitt canlandırdı).
Gary Oldman, Gotham şehrinin en üst düzey polisi olan ve kişisel olarak büyük bir bedel ödeyerek Harvey Dent hakkındaki gerçeği saklayan Emniyet Müdürü Gordon rolüyle bir kez daha karşımızda. “Batman’in fedakarlığına saygı gösteriyor, fakat Gotham sakinlerinin bu yalanla beslenmesi kendisinin inandığı her şeye aykırı” diyor aktör.
Bruce Wayne’in sadık uşağı Alfred’i de yine Michael Caine canlandırdı. Nolan, “En güçlü duygusal bağ Alfred ile Bruce arasında. Bu bağ her filmde o veya bu şekilde sınandı, fakat ‘The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor’da daha önce hiç olmadığı şekilde sınanıyor. Bruce’a muazzam değer veren biri olarak, Alfred onun verdiği kararları ve hayatının aldığı yönü sorguluyor. Bu da kaçınılmaz olarak çatışmaları beraberinde getiriyor” diyor.
Batman’in gerçek kimliğini bilen bir diğer kişi ise, bir kez daha Morgan Freeman’ın canlandırdığı, Wayne Enterprises’ın dahi CEO’su Lucius Fox’tır.
Jonathan Nolan’a göre, “Bu filmde çalışmanın en büyük zevklerinden biri tekrar Michael Caine, Gary Oldman ve Morgan Freeman için yazabilme fırsatıydı. Onlar tarafından canlandırılan üç karakterin ortak noktası, her birinin Bruce Wayne için bir baba figürü gibi olması. Elbette aralarında Bruce’a en yakını Alfred. Yine de her üç adam da Bruce’a farklı açılardan iyi bir insan olmanın yollarını gösteriyor”.
Fox her üç filmde de, Batman için, Yarasa kostümünden Tumbler’a, Kara Şövalye’nin Gotham şehri caddelerinde ustalıkla manevra yapmasını sağlayan çevik Bat-Pod’a kadar sürekli gelişen kaynaklar sağladı. Bu filmde ise Batman becerilerine uygun şekilde Yarasa (Bat) olarak adlandırılmış yarı helikopter yarı dik kalkabilen uçak şeklindeki yeni uçan taşıtıyla nihayet caddelerin üzerinde yolculuk edebilecek.
Yönetmen “The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor”da IMAX kameraları kullanımı arttırarak da çıtayı yükseltti. Filmin neredeyse yarısı geniş formatlı kameralarla, ultra çözünürlüklü 15 perf/65-milimetre filmler kullanılarak çekildi. Nolan bu konuda, “Önceki filmde IMAX kameralarla harika sonuçlar elde etmiştik. Teknik açıdan bu kameraların sunduğu şeyi takdir ediyorum ama beni daha çok ilgilendiren şey hikaye anlatımı aracı olarak bana verebilecekleri. İzleyiciyi bu dünyanın daha derinine nasıl çekebilirim? IMAX mümkün olan en geniş ekran yüzeyini sağlayarak en kapsamlı deneyimi yaratıyor” diyor.
“The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor”un ana çekimleri oyuncu kadrosunu ve yapımcıları üç ayrı kıtaya ve yüksek irtifalara götürdü. Aksiyon Bane’in ölümcül bir hava saldırısı ve adam kaçırmayla şiddet eylemlerine start verdiği gökyüzünde başlıyor. Yürek hoplatan bu hava sekansının büyük kısmı İskoçya’nın göklerinde çekildi. Birleşik Krallık’ta çekim yapılan diğer yerler arasında Galler ve devasa bir uçak hangarı olan Cardington bulunuyordu. Burası Nolan ve ekip için adeta bir merkez üssü oldu ve çeşitli iç mekan çekimlerine ev sahipliği yaptı.
Yapımın küresel ayak izleri Hindistan’a ve ABD’ye de uzandı. İlk kez üç ayrı şehir Gotham için mekan ve arka plan görevi gördü. Bu şehirler Pittsburgh, Los Angeles ve bazen Gotham takma adıyla da anılan New York’tu.
Nolan, “Filmlere dönüp baktığınızda, içinde yaşadığımız dünyanın yansıtıldığını görüyorsunuz ama çok belirgin bir yer sunmak istemedik. Bizi ilgilendiren bakış açısından yola çıkarak hikayelere geliyoruz. Bizi ne korkutur? Ne umutlandırır? Batman’in konumundaki gibi bir kahramanın dünyamızda ortaya çıkması için ne gerekir?”
GORDON: “Batman geri dönmek zorunda.”
BRUCE: “Ya o artık yoksa?”
GORDON: “Olmalı. Olmalı.”
“Batman Begins”de verdiği sözü yerine getiren Bruce Wayne, Wayne Malikanesi’ni “tıpatıp eski hâline” göre yeniden inşa ettirir. Fakat bu malikane sahibi için bir yuvadan çok heybetli duvarlarının arkasına geri çekildiği bir sığınak olur.
The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor”un hikayesini Christopher Nolan’la birlikte kaleme alan David S. Goyer, “Sekiz yıllık bir araya karar vermemizin nedeni Batman efsanesinin biraz solması için yeterli süre geçmiş olmasının gerekmesiydi. Ayrıca, Bruce Wayne’in kendisini bir söylenti ve gizem perdesinin arkasına çekmiş olmasını istedik” diyor.
Bruce Wayne ve Batman ikili rolünü son kez üstlenen Christian Bale ise şunları söylüyor: “Bruce sevdiği kadın olan Rachel’ı trajik bir şekilde kaybettiğinden ve Harvey Dent’in başına gelenlerle birlikte gelişen korkunç olaylardan beri kendini kesinlikle dışlanmış hissediyor. Belli bir suçluluk duygusu taşıyor çünkü Batman olmayı seçmeseydi bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. İnancının sarsılmış durumda oluşu fiziksel ve duygusal yansımalar da yaratıyor. Ama olanların acısının hayatta yaptıklarını kontrol etmesine daha ne kadar izin verebilir? Ve bu durum hangi noktada onun kendi kendini tam anlamıyla yok etmeye başlamasına neden olabilir?”
Nolan, Bruce’un tüm bu yıllar boyunca Batman kimliğinden vazgeçerek her iki kimliğini de tam anlamıyla feda ettiğini ifade ediyor: “Amacı her zaman adalet için savaşmak olmuş olsa da artık bir görevi olmayan bir adam olarak çıkıyor karşımıza”.
Thomas ise şunu ekliyor: “Yüzeyde, Gotham, Bruce’un umduğu hâle geldi ama bu ortam tamamen bir yalan üzerine kurulu olduğu için, hiçbir şey göründüğü gibi değil. ‘Ne dilediğine dikkat et’ sözüne uygun bir durum söz konusu. Batman olmadan Bruce’un amaç duygusu kalmıyor”.
“Her zaman Batman karakterine yönelmiş olmamın nedeni onun serveti dışında süper güçleri olmayan bir süper kahraman olması” diyor Nolan ve ekliyor: “Olağanüstü gücü uç noktadaki motivasyonu ve şaşmaz kararlılığından geliyor ki bu da onu çok inanılır bir birey yapıyor”.
Bale’e göre, “Bu karakterin harika yanlarından biri en az özdeşleşilebilir yönünün milyarderlik olması. O tür kaynaklara sahip olmak pek az insanın kavrayabileceği bir şey. Geriye kalan her şey duygusal bakış açısından hepimizin anlayabileceği türde”.
“Christian’ın üç film boyunca rolün gelişimini şekillendirmesini izlemek çok ödüllendiriciydi” diyen Nolan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “O her zaman karakterin gerçeğini bulma konusunda çok kararlı olmuştur. Bence bunu özellikle de Bruce’un daha yaşlı olduğu ama daha bilge olmadığı bu filmde göreceksiniz. Çok düşünce dolu bir performans. İşte Christian gibi bir yetenekten tutarlı bir şekilde böyle performanslar elde edersiniz”.
Bruce Wayne’in görünürdeki yokluğuna rağmen, Gotham’ın en etkili vatandaşları Harvey Dent Günü’nün onuruna düzenlenen bir hayır etkinliğinde Wayne Malikanesi’nde toplanırlar. Bu etkinlik, Selina Kyle adlı cüretkar ve yadsınamaz ölçüde çekici kedi hırsız için mükemmel bir av alanıdır. Bruce Wayne’le karşılaşmasının genç adam üzerinde beklenmedik bir etkisi olur.
Bale’e göre, “Bruce’u esas etkileyen şey, yıllar süren soyutlanmadan sonra, büyüleyici ve komik bulduğu bu kadınla karşılaşması. Birden bire, bilinçsizce olsa da, bir şeyler aradığını, hayatında tüm renkleri kaybettiğini ve biraz insan temasına ihtiyaç duyduğunu fark ediyor”.
Anne Hathaway ise, “Bruce bence Selina’ya büyük bir teşekkür borçlu çünkü o gelip damarındaki kanı pompalayana ve dünyada eğlenceli insanlar olduğunu hatırlatana dek Bruce oldukça yalnız bir yaşam sürmüş. Batman hayranlarının Bruce ile Selina’da en keyifli bulduğu şey aralarındaki ilişkinin oyuncu yönü. İkisinin çalışma şekilleri çok farklı olabilir ama aslında pek çok ortak yönleri var: Bazı şeyleri gizli tutmayı seviyorlar; genellikle odadaki herkesten birkaç adım öndeler; ve ikisi de siyah giyinmeyi seviyorlar” diyor gülümseyerek ve ekliyor: “Christian’la çalışırken çok eğlendim. Kolay gülen biri ve çok eğleniyor ama aynı zamanda çok sağlam. Sizin performansınızı yükselten türde oyunculardan”.
Hathaway, Bale’le karşılıklı oynamak kadar, “en ünlü kadın çizgi roman karakterlerinden biri” olarak nitelendirdiği Kedi Kadın’ı canlandırma fikrinin de kendini heyecanlandırdığını söylüyor: “Çizgi roman arşivlerini karıştırdım ve Bob Kane’in Kedi Kadın için ilham kaynakları hakkında bol bol okudum; ama en önemlisi bu filmdeki Kedi Kadın olmak ve Christopher Nolan’ın Gotham şehrine uyum sağlamaktı. Chris’in çok büyük bir hayranıyım. Kendisi Batman‘le bir yandan muhteşem aksiyon sekansları çeker ve mizah yaratırken bir yandan da çok ilginç bazı felsefi sorular sormayı başardı. Zekası bu kadar parlak ve yeteneği böylesine aşikar olan biriyle çalışmak mutluluk vericiydi”.
Nolan, “Karakterin klasik imajı ile değer verdiğiniz inandırıcı bir kişi arasında denge kurmamız gerekiyordu. Kedi Kadın rolünü Anne Hathaway’e vermek bu konuda kilit öneme sahipti. Bu özellikleri kusursuz şekilde birleştirebildiği için bunlar çakışma yaratmak yerine birbirlerini pekiştirdiler” diyor.
Hathaway ise şunları söylüyor: “Bence Selina hayatta kalmak için ne gerekiyorsa onu yapıyor. Bu bazen kimilerinin bağışlanamaz bulduğu bazı çizgileri aşmak anlamına geliyor. Değişmek istese bile, insanın geçmişinden kaçması zor… ve onun böyle bir geçmişi var. Bu durum onu zayıf kılıyor, özellikle de herkesin bilgisayar ya da akıllı telefondan hakkınızda her şeye bakabildiği bu günlerde. Herkesin hayatında, ‘Şimdi bildiklerimi o zaman bilseydim…’ dediği anlar olmuştur. Selina şu ana kadar yapmaya zorlandığı seçimlerle yaşamak mecburiyetinde olmamayı isterdi sanırım”.
Ancak Bane’in böyle pişmanlıkları yoktur. Yaptığı her şeyin bir amacı var. Tom Hardy, “Bane bir iş yapmaya geldi ve sebep olduğu ölüm ve yıkımdan vicdan azabı ya da utanç duymuyor. Bane’de muğlak hiçbir şey yok. O kesin bir şekilde kötü adam… korkunç biri”.
Belki Kedi Kadın’dan daha az tanınıyor olsa da, Bane, Batman’in Caped Crusader adlı sayısında yarattığı korkunç yıkımla çizgi romanın hayranları tarafından yakından tanınmaktadır. Kısa süre önce “Inception”da Hardy’yle çalışmış olan Nolan onun bir maske ardından rol yapsa bile olağanüstü bir fiziksel ve psikolojik tehdit oluşturabileceğini biliyordu. “Bir filmde Bane gibi canavarımsı bir karakter yaratırken sadece fiziksel ya da sadece psikolojik yönüne odaklanabilirsiniz. Ama Tom’dan tüm paketi alabileceğimi biliyordum. İnanılmaz bir aktör. O olağanüstü dövüş yetenekleri olan bu canavar adamı portrelemekle kalmadı, aynı zamanda hem içi hem dışı hasarlı bir ruhu yansıtmayı da başardı. Tom tüm performansını yüzünün çoğu kapalıyken sergileme zorluğundan keyif alan oyunculardan biri. Sadece gözleriyle yapabildikleri gerçekten inanılmaz”.
Hardy yönetmenle özellikle de bir Dark Knight/Kara Şövalye filminde tekrar birlikte çalışma fırsatı varken maskeyle çalışmanın caydırıcı bir unsur olmadığını dile getiriyor: “Chris aradı ve bana uyabilecek bir rol olduğunu ama ilgilenip ilgilenmeyeceğimden emin olamadığını çünkü aylar boyunca maske takmam gerekeceğini söyledi. Bana karakter hakkında başka bir şey söylemedi, sadece onun çok kötü bir adam olduğunu söyledi. Ben de ‘Bakalım doğru anlamış mıyım: Gelip seninle çalışmamı, dünyayı dolaşmamı, bir dublör ekibine sahip olmamı ve arzu ettiğim tüm silahlarla oynamamı istiyorsun ve buna karşılık tek yapmam gereken bir maske takmak, öyle mi?’ diye sordum. ‘Evet, büyük ölçüde öyle…’ dedi ve ben de ‘O halde ben varım!’ dedim”.
Batman’in aksine, Bane, kimliğini gizlemek için değil uzun zaman önce almış olduğu yaraların dayanılmaz acılarını dindirmek için maske takıyor. Nolan’ın endişelerinin aksine, Hardy, “Maske yüzünden kendimi sınırlanmış hissetmedim. Maskenin güzel yanı onu takar takmaz karaktere bürünmeniz” diyor.
Aktör, Bane karakterini canlandırmanın ses ile beden arasında bir tezat yaratmayı gerektirdiğini de vurguluyor: “Bane’in ince bir konuşma tarzı var ama fizikselliği bir gorilinki gibi. Kısacası, oldukça düzgün konuşmasına rağmen çok baskın bir duruşunun olmasını istedik”.
Yeraltında fark edilmeden çalışan Bane, Gotham’a karşı silah gücü, finans ve korku içeren çok ayaklı bir saldırı planlamaktadır.
Planının bir parçası, hâlen Emniyet Müdürü Gordon’ın yönetiminde olan polis merkezini nötralize etmektir. Oysa, “Gordon şehir organize suçlar tarafından yönetilirken siyasi liderler için bir ölçüye kadar daha faydalıydı” diyor Nolan ve ekliyor: “Şimdi şehir kontrol altında olduğu için artık kendisine ihtiyaç olmadığını varsayıp gözünü onun işine dikmiş insanlar var. Ama Gordon’ın sorunu tüm bunların bir yalan üzerine kurulmuş olduğu gerçeği”.
Gary Oldman da bunu doğruluyor: “Bu onu yıllardır yiyip bitiren bir sır. Gotham’da suç oranı tüm zamanların en düşük seviyesinde, ama Gordon bunun sahte olduğunu biliyor. Artık gerçekleri açıklamaya hazırsa da doğru zaman ve doğru yeri bulamıyor gibi görünüyor; ayrıca, şehrin buna hazır olup olmadığından emin değil. Sonrasında, Bane yüzünden tekrar sahaya iniyor. Sanırım Gordon ön saflarda olmaktan, ellerini kirletmekten hoşlanan bir asker gibi. Aradan geçen yıllarda muhtemelen büyük ölçüde bürokrasiyle uğraşmış olması onun içini sıktı. Eski Gordon’ın geri geldiğini şimdi gerçekten hissediyorsunuz”.
Gordon kendini işine adamasından çok etkilendiği yeni polis memuru John Blake’i kanatları altına alabileceği biri olarak görür. Emma Thomas bu konuda şunları söylüyor: “Gordon genç polis John Blake’te kesinlikle kendinden bir şeyler görüyor. İşler çok yolunda gittiği için başka herkesin dikkati dağınık gibi görünüyor. Oysa Blake bir şeylerin olup bittiğini ilk fark edenlerden. Gordon onun içgüdülerini dikkate alıp onu terfi ettiriyor ve kendi ekibine alıyor”.
Rolünü tasvir eden Joseph Gordon-Levitt ise, “John Blake muhtemelen her zaman polis olmak istemiş ve kendini işinde kusursuz olmaya adamış kişilerden biri. Yaptığı şeye inanıyor. Ben buna büyük hayranlık duyarım. Tüm alaycılığa karşın bir polis memuru olmaktan gurur duymaya devam ediyor” diyor.
Nolan’ın yorumu da şu şekilde: “Emniyet Müdürü Gordon ve Bruce Wayne kısmen bezmiş durumdalar. Bu yüzden, daha genç, daha idealist, yani bir bakıma onların eski günlerini temsil eden biriyle onlara tezat yaratmak istedik. Joe ihtimaller ne olursa olsun geri adım atmayı reddeden bir adamın gücü ve cesaretini gerçekten yansıttı”.
Miranda Tate karakteri de servet anlamında olsa da Bruce’la özdeşleşebiliyor. Bu rolü üstlenen Marion Cotillard, “Her ikisinin de çok parası var ve onu iyi amaçlar için kullanmaya çalışıyorlar, bu yüzden de birbirlerini derhal anlıyorlar” diyor.
Bale de bu görüşe katılıyor: “Miranda, Bruce’u kaynaklarını bir çevre projesi vasıtasıyla Gotham’ın daha iyiye gitmesi için kullanmaya teşvik eden bir. O hem güzel, hem zeki, hem de hayırsever bir kadın. Ayrıca, uğruna çabaladığı tüm o iyilikler Bruce’un saygısını kazanmakla kalmıyor oldukça ilgisini de çekiyor”.
Nolan’la orijinal drama “Inception”ta birlikte çalışan Cotillard ve Gordon-Levitt, Dark Knight/Kara Şövalye üçlemesinin finalinde yönetmenle tekrar bir araya gelmekten heyecanlıydılar. Gordon-Levitt bu konuda, “Tüm görselliğin arasında, bence dürüst insani dramalar Chris’in bu filmlere yaklaşımını ayrıştıran şey. Bir aktör için, ilham verici ve çok daha eğlenceli bir şey bu” diyor.
Cotillard da şunu ekliyor: “Chris’le çalışmayı seviyorum. Böylesine büyük bir filmde bile sette harika bir aile hissi yaratıyor. Ayrıca, sizi inanılmaz bir maceraya sürükleyecek ve onu inandığınız bir şey yapacak zeka ve hayal gücüne sahip. Miranda karakterini yaratmak için onunla çalışmak özellikle ilginçti çünkü Miranda çizgi romanlarda yok”.
Şirket düşmanca bir ele geçirme operasyonunun hedefi olunca, Wayne Enterprises’ın yönetim kurulu üyelerinden olan Miranda’nın serveti onu Bruce için çok önemli bir müttefik hâline getiriyor. Daha kişisel bir düzeyde ise, Nolan’a göre, “Alfred ve Lucius, Miranda’yı belki de Bruce’u kendi kendini mahkum ettiği sürgünden çıkarıp hayatta Yarasa Mağarası’nda oturmaktan daha fazlası olduğunu hatırlatacak bir kadın olarak görüyorlar. Marion’un egzotik bir zarafeti ve inanılmaz çekici bir duruşu var. Miranda’ya sıcaklık ve bilgeliğin bileşimini katarak Bruce’a bir umut anlayışı sağladı”.
Morgan Freeman bir kez daha Wayne Enterprises’ın dahi mucidi Lucius Fox olarak karşımıza çıkıyor. “Her ne kadar Lucius, Bruce’un yanında çalışıyor olsa da aynı zamanda ona akıl hocalığı da yapıyor” diyor Freeman ve ekliyor: “Lucius ve Alfred’le karşılaştırıldığında, Bruce hâlâ nispeten genç bir adam. Dolayısıyla, bu iki yaşlı adam onun ahlaki pusulasını doğru yönde tutmaya çalışıyorlar”.
Charles Roven, “Lucius her zaman Bruce’un Batman olmak için kullandığı aletleri yaratan beyin olageldi ve bu görevi bir kez daha yerine getiriyor. Ama bu arada Bruce’a büyük sevgi beslemeye başladığı için, tıpkı Alfred gibi o da Bruce’u içinde bulunduğu karanlık noktadan çıkarmaya çalışıyor”.
Hiç tartışmasız, Bruce’a en yakın kişi Alfred Pennyworth’dür. Bale, “Alfred, Bruce’un hayatı boyunca sabit kalan tek kişi…sahip olduğu tek aile. Alfred onu büyürken gördü, bir erkeğe dönüşmesini izledi ve yaşadığı acılara tanık oldu. Bruce’un, anne babasını onurlandırma ve ölümlerindeki yanlışı düzeltme ihtiyacını kabul ediyor ama bir o kadar da biliyor ki anne babası Bruce’un herhangi bir yaşamı olmamasından çok mutsuz olacaklarının da farkında. Alfred uzun vadede bunun Bruce için en iyi şey olmadığını konusunda her zaman temkinli. Bu hikayede söz konusu durum doruğa ulaşıyor” diyor.
Nolan konuyu biraz daha açıyor: “‘Batman Begins’de Alfred ile Bruce arasındaki ilişkiyi ilk irdelediğimizde derhal anladığım ki Alfred, Bruce’un Batman kimliğine bürünmek gibi aşırı bir eylemini ancak ve ancak bir gün bunun sona ulaşması kaydıyla desteklerdi. Eğer Gotham’ı değiştirmek için Batman’in katalizör görevi gördüğü dönem sona ererse, Bruce Batman’i geride bırakabilmeliydi. ‘The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor’da Bruce’un kendini Batman olmaktan kurtaramamasının Alfred’de yarattığı hayal kırıklığını ele alıyoruz. Her ne kadar artık her akşam pelerin ve başlığını giyip dışarı çıkmasa da, Batman’i geçmişte bırakamadığı da açık. Alfred bu konuda Bruce’a yardım etmenin kendi görevi olduğunu hissediyor”.
Alfred rolüne geri dönen Michael Caine, “Bruce’a Gotham şehrinde onun için acı ve trajediden başka hiçbir şey olmadığını biliyordum ve bu konuda haklıydım demek Alfred’i üzüyor. İzleyici açısından Alfred’in bu inanılmaz dünyada bizi temsil ettiğini düşünüyorum. O bizim sözcümüz. Diğerleri gibi sert değil; bu durumda sıradan bir insan gibi tepki veriyor” diyor.
Nolan ise şunu söylüyor: “Michael’ın Alfred’e her zaman kattığı şey muazzam bir yürek. Christian ile Michael’ın bu iki karakter arasındaki benzersiz ilişkiyi canlandırışını izlemek bu filmde çalışmanın en büyük keyiflerinden biriydi”.
BRUCE: “Bir kedi hırsız için arsız bir kıyafet bu.”
SELINA: “Öyle mi? Peki sen kim olmaya çalışıyorsun?”
Kahramanlardan kötülere, kostümler, elbette Batman’in akıllara kazınan siluetinden başlamak üzere her zaman Dark Knight karakterlerini hayata geçirmenin ayrılmaz bir parçası olagelmiştir.
“Batman Begins”in ardından Yarasa kostümü “The Dark Knight” için ciddi ölçüde yeniden tasarlandı; özellikle boyun ve omuzlarının rahatlığı ve esnekliği artırıldı. “Bozuk değilse, tamir etme” deyişinde olduğu gibi, kostüm tasarımcısı Lindy Hemming ve ekibi de “The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor” için kostümde değişiklik yapmadılar.
Çok katmanlı Yarasa kostümü 110 parçadan oluşuyordu ve bunların her birinin yapım süresince düzinelerce kez yeniden üretilmesi gerekti. Kostümün taban katmanı ordu ve yüksek teknolojili spor malzemesi üreticileri tarafından kullanılan polyester dokudan yapıldı çünkü bu malzeme nefes alabiliyor ve ıslanmıyordu. Tek tek kalıplanan esnek üretan parçaları daha sonra polyester dokuyla bütünleştirilerek tüm gövde için zırhı oluşturdu. Bir başka koruma katmanı da bacaklar, göğüs ve karın bölgesinin iç kısmına yerleştirilen hafif ama dayanıklı karbon fiber panellerdi. Başlık Bale’in yüz ve kafasından çıkarılan alçı kalıbın aktöre mükemmel oturacak şekilde şekillendirilmesiyle ortaya çıktı.
Ayrıca simgeleşmiş pelerinin de uzunluk ve şekil açısından farklı on ayrı versiyonu vardı. Kısa olanlar aksiyon sahnelerinde kullanıldı; geniş olanlar ise Batman’in kanatlarını açmış bir yarasa görüntüsüne bürünmesini sağladı.
Bale’in Yarasa kostümü içindeki imajı rol arkadaşları üzerinde gerekli etkiyi yarattı. Gordon-Levitt bunu şu sözlerle doğruluyor: “Christian üzerine o kostümü giydiğinde, rol yapmam gerekmiyordu: Batman’le konuşuyordum. Çok sık olmamakla birlikte bir film çekimi sırasında gerçek hayattaymış gibi hissettiğim anlar olur. Bu kesinlikle şu ana kadar o anları en güçlü şekilde hissettiğim filmlerden biriydi”.
Canlandırdığı karakterin Kara Şövalye’ye bile üstün bir rakip olması gereken Tom Hardy ise, “Christian’ı makyaj sandalyesinde ilk gördüğüm anı hatırlıyorum da kendi kendime kibirli bir şekilde, ‘Sorun yok, onu halledebilirim’ diye düşünmüştüm. Sonra sete Batman geldi. Artık Christian Bale değildi, kesinlikle Batman’di” diyor.
Hemming, Bane’in kostümünü tasarlarken neleri gerekli gördüğünü şöyle aktarıyor: “Bane’in oradan buradan topladığı malzemelerin bir karışımı gibi görünmeliydi çünkü çok uzak bazı yerlerde bulunmuştu. Örneğin, ceketinin bazı kısımlarını eski bir ordu çadırının parçalarından yaptık. Onun kıyafetleri askeri ama kesinlikle bir üniforma tarzında değil”.
Elbette, Bane’in en ayırt edici özelliği yüzüne bağlamış olduğu, şiddet dolu geçmişinin acısını gidermek için kendisine sürekli olarak ağrı kesici pompalayan tehditkar maskedir. “Hayatı buna bağlı” diyor Nolan ve ekliyor: “Karşımızda geçmişini yüzünde çok net biçimde görünecek şekilde taşıyan biri var ki bu da onu kelimenin tam anlamıyla bir canavar yapıyor”.
Hemming ise şunu ekliyor: “Maskeyi hayvani olacak şekilde tasarladık. Batman’in başlığından bambaşka görünmesi gerekiyordu…ayrıca siyah da olamazdı”.
Kostüm efektleri departmanı, Tom Hardy’nin yüz ve kafatasından çıkarılmış dijital modeli kullanarak maskeyi hazırladı. Kostüm efektleri amiri Graham Churchyard bunu şöyle açıklıyor: “Bize göre, Bane’in maskesinin bir protez gibi yüzüne uyması gerekiyordu; fakat protezin aksine metalden yapılmış gibi de görünmesi gerekiyordu. Bilgisayarda Tom’un kafasının 3 boyutlu bir modelini çıkardık; kafa ve yüzünün hatları en sıkı şekilde, en ufak boşluğa yer bırakmadan kalıba aktarıldı”.
Meğer “sıkı” kelimesi yetersizmiş. Hemming’in ifadesiyle, “Tom’un kafasını bir mengene gibi sıkıyordu. Onun yardımı ve sabrıyla, olabildiğince sıkı bir maske hazırladık. Ön tarafta manyetik bir çıkarma paneli vardı; dolayısıyla, gördüğünüz her şeyin altında bir dizi mıknatıs bulunuyordu, ve bunun altındaki her şeyde de Tom’un derisine baskı yapıp gerilme kuvvetiyle yerinde duran kauçuk bir yalıtım mevcuttu. Onun bu maskeyi tolere etmesi bile hayret vericiydi ki bir de yüzünde bununla rol yaptı”.
Bane’in maskesi şekilden çok işleve yönelikti, Selina Kyle’ınki ise her ikisinin bileşimi. Nolan bu konuda şunları söylüyor: “Karakterin sadece Selina değil Kedi Kadın olarak da ortaya çıkışının bir amacı olması son derece önemliydi. Bana göre, buradaki en önemli konu Selina için kedi kulağı şeklini yaratırken bunların gerçek birer kulak gibi görünmemesiydi. Sonunda kaldırıp kafasına taktığında tesadüfen bu silueti oluşturacak gece görüş gözlüğü fikrini benimsedim. Bu konsept ortaya çıktıktan sonra, Lindy ve ekibi bunu çok güzel bir şekilde hayata geçirmeyi başardı. Buradaki ana fikir karakterin ikonografisine katkıda bulunan her şeyin bir mantığının olması”.
Hemming de, “Onun Kedi kostümü karanlıkta kayboluvermesini ve aksiyona hazır olmasını sağlayan çok pratik bir kostüm. Kostüm giymediği zamanlarda bile her şeye hazır olabilmek için siyah giyiniyor. O klasik bir bukalemun” diyor.
Hathaway ise şunu ekliyor: “Aceleyle çıkıp gidebilirmiş gibi hissetmelisiniz…ne zaman kaçması gerekse tüm benliğini ya da benliklerini de beraberinde götürecekmiş gibi”.
Selina’nın Kedi kostümü aslında iki parçadan oluşuyordu, ama kalçasına oturan kemer yüzünden tek parçaymış gibi görünüyordu. Kedi Kadın’ın görüntüsünü dirseklere kadar uzanan eldivenler, dizlerin üzerine çıkan çizmeler ve bir amaca da hizmet eden sivri topuklar tamamlıyordu. Hemming’in deyişiyle, “Topuklar çok etkili birer silah yerine geçiyor”.
Kedi kostümünü hazırlamak için iki kat malzeme kullanıldı: Dıştaki malzeme üzerinde altıgen desenler yer alan spandeks kaplı poliüretandı. “Son derece sade ve kullanışlı. Çok fazla göz batmadan vücut hatlarını vurguluyor” diyor Hemming.
İkinci bir deri gibi olan kostümün, aktrisi baştan aşağı kapladığı doğru olsa da, Hathaway’e göre, “Kostüm pek de bir şey saklamıyor”. Aktris “Bu yüzden kendi vücudumda çok rahat edebilmek için bir hareket koçuyla çalıştım. Tüm dünyanın gözü önünde Kedi kostümü giymeniz gerekiyorsa, bir spor salonuna gideceğinizin garantisini veririm” diyor gülerek.
BANE: “Gölgeler sana ihanet ediyorlar, çünkü onlar bana aitler.”
Çekimler öncesi ve sırasında, Christian Bale, Tom Hardy ve Anne Hathaway aksiyon sahnelerine hazırlanabilmek için kişisel antrenman programları yürüttüler.
Her ne kadar Bale, Batman olarak üçüncü kez kamera karşısına geçiyor ise de, Bruce uzun yıllardır ‘Caped Crusader’ olmadığı için, “The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor”da fiziksel yönden daha büyük bir eğri çizmesi gerekiyordu. Bale ilk iki filmde Keysi adında karışık bir dövüş stili benimsemişti ama bunun değiştirilerek şu anki durumunu yansıtması ve rakibine uyarlanması gerekiyordu. Dublör koordinatörü Tom Struthers, “Keysi’yi bir yana bırakmadık ama Bane’in sertliğiyle başa çıkabilmesi için farklı bir düzeye taşıdık” diyor.
Bruce Wayne’in fiziksel becerileri zaman içinde gerilemiş olabilir fakat Bale her zamanki kadar formdaydı. İlk iki filmde aktörün dublörlüğünü yapmış olan dövüş koordinatörü Buster Reeves bu konuda şunları söylüyor: “Christian her şeyi çok çabuk kapıyor. Diğer dublörlere onun hareketleri sadece iki kez prova ettikten sonra hemen yapabildiğini söyledim. Benim sözümü doğrulayacak şekilde, Christian geldi, her bölümü iki kez tekrar etti ve sonra baştan sona bir performans sundu. İnanılmazdı”.
Reeves “The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor”da taraf değiştirerek Hardy’nin dublörlüğünü üstlendi. “Tom projeye dahil olduğunda zaten çok formdaydı ve her şeyi yapmaya hazırdı. Aslında, onu provalardan atmak zorunda kaldık çünkü sürekli olarak antrenman yapmak istiyordu. Bizi çok yıprattı” diyor Reeves.
Bale de şunu ekliyor: “Tom dişli rakip olarak harika bir iş çıkardı. O büyük hayranlık duyduğum çok cesur bir oyuncu. Kendisiyle çalışmak harikaydı”.
Bane’in dövüşlerinin koreografisinde en zor yönlerden biri zamanlamayı oturtmaktı. Reeves bunu şöyle açıklıyor: “Hareketleri hızlı ama çok yavaş ve metodik konuşuyor. Ağır ağır konuşurken süratli hareket etmek düşündüğünüzden daha zor. Her şeyi parçalara bölüp Tom’un repliklerini aksiyonun neresinde söyleyeceğini belirlemek için çok sayıda prova yapmamız gerekti”.
Batman ile Bane dövüştüğü zaman, “Ortaya harika bir sinema gösterisi çıkıyor” diyor Roven ve ekliyor: “Bu, karşı konulmaz gücün yerinden kımıldamayan nesneyle buluşması; ve bunu izlemek muhteşem”.
Nolan da bunu doğruluyor: “Bu oldukça kıran kırana bir fiziksel mücadeleydi. Christian ve Tom olağanüstü bir çaba ortaya koydular. Sırf kostümler bile, ki birinin yüzünün alt kısmı diğerinin ise üst kısmı kapalıydı, başlı başına birer sorun teşkil ediyorlardı. İki aktör bu zorlu dövüş sırasında birbirini duymakta zorlandılar çünkü maske takıyorlardı ve çok gürültülü ortamlarda çalışıyorlardı”.
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Çok yoğun bir hazırlık gerekti. Sıra çekimlere geldiğinde, Christian ve Tom birlikte fevkalade güzel çalıştılar. Bu devleşmiş karakterlerin gerçek anlamda birbirlerine girişmelerini izlemek korku verici derecede gerçek ve ürkütücüydü. Filmde çok sayıda geniş açılı aksiyon sahnesi var, ama bu iki rakip arasındaki yüz yüze mücadelenin gerçekten de filmin merkezini oluşturduğunu hissettim”.
Bunların yanı sıra, Thomas’ın işaret ettiği üzere, “Aktörler oldukça inanılmaz şeyler yaptılar, ama Anne’in, deyim yerindeyse, her şeyi tersten ve yüksek topuklularla yapması gerekti. Neredeyse bütün sahnelerinde kendi oynadı. Bu çok büyük bir çabaydı ama Anne çok net şekilde ve etkileyici bir kararlılıkla bunun üstesinden geldi. Filmde bunun olumlu sonuçlarını gerçekten görüyorsunuz”.
Struthers bunu doğruluyor: “Selina’nın her durumda başının çaresine bakabilmesi için yeterince sert olması gerekiyor. Anne bunu olağanüstü bir şekilde başardı. Zaten çok iyi bir dansçı, ve dans ile dövüş sanatları bir elmanın iki yarısı gibidir. Anne dinledi, hızla öğrendi ve çekimlerin son gününe dek olağanüstü çok çalıştı”.
Hathaway bu konuda şunları söylüyor: “Bunu zorluktan çok, daha önce hiç gitmediğim bir yere gitme fırsatı olarak gördüm. Ayrıca, inanılmaz bir ekiple çalışma avantajım vardı. Tom ve dublörüm Maxine Whittaker beni ellerinden geldiğince zorladılar ve destek oldular. Onlar ve Chris’le emin ellerde olduğumu biliyordum. Bu rolü alırken, şimdiye kadar yaptığım en heyecanlı şeylerden bazılarıyla karşılaşacağımı, müthiş güzel vakit geçireceğimi biliyordum ama her şey beklentilerimin çok üzerine çıktı”.
SELINA: “Annem yabancıların arabasına binme konusunda beni uyardı.”
BRUCE: “Bu bir araba değil.”
Kedi Kadını oynamanın zorluklarından biri, ilk olarak “The Dark Knight”ta gördüğümüz iki tekerlekli bir kara taşıtı olan Bat-Pod’a binmekti. Chris Nolan ile yapım tasarımcısı Nathan Crowley’nin tasarladığı Bat-Pod’u özel efektler amiri Chris Corbould ve ekibi hayata geçirdi.
Bat-Pod (Dark Knight üçlemesinde daha çok Tumbler olarak bilinen) orijinal Batmobil’le aynı canavar kamyon tekerlerlerine sahip. Oldukça hantal görünmesine karşılık, Bat-Pod hızlı ve manevra kabiliyeti yüksek bir araç. Bad-Pod ayrıca mini toplara, 50 kalibrelik makineli tüfeklere ve borda kancalarına sahip.
Bat-Pod yollarda yararlı ama kullanması zor bir taşıt çünkü büyük güç ve özel kullanım teknikleri gerektiriyor. “The Dark Knight”ın yapımı sırasında ona binebilen tek kişi profesyonel dublör sürücü Jean-Pierre Goy’du. Kendisi “The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor” için bir kez daha Bat-Pod’a bindi. Ne var ki, çok bariz bir dezavantajı vardı. Hathaway bunu şöyle aktarıyor: “Orada Chris’le birlikte durmuş Bat-Pod’a bakıyordum. Bana Jean-Pierre’den ve onun bu taşıtı kullanabilen tek kişi olduğundan bahsediyordu. Ona döndüm ve, ‘Bir kadın gibi görünebilir mi?’ diye sordum”.
Struthers da kafasında aynı düşüncenin olduğunu söylüyor: “Bir erkeğin Bat-Pod’a bir kadın gibi binebilmesine imkan yoktu. Ama bu iş için doğru hanımı bulduk”.
Profesyonel Motocross yarışçısı ve dublör sürücü Jolene Van Vugt (ki kendisi gerçek boyutunda bir arazi motosikletine ters takla attırabilen ilk kadın sürücüdür) Kedi Kadın’ın Gotham caddelerinde Bat-Pod’la gezdiği sahnelerde Hathaway’in dublörü olmak üzere ekibe katıldı. “Beni aradıklarında heyecanın ötesinde bir duygu yaşadım” diyor Van Vugt ve ekliyor: “Ona binip binemeyeceğimi sorduklarında, ‘Bana fırsat verirseniz binebileceğimi garanti ederim’ dedim. En büyük engel, öne eğilmek zorunda olma şeklinden dolayı vücut konumuna alışmaktı. Bu sürüş dengemi bulma ve rahatlık düzeyimi arttırma meselesiydi ama birkaç saat sonra araçla turluyor ve eğleniyordum”.
Corbould Bat-Pod’u kadın sürücüye uygun hâle getirmek için bazı ayarlamalar yaptığını söylüyor: “Bu ağır bir makine. Dolayısıyla, hafiflemesi ve Jolene’e gösterişli bazı manevralar yapma olanağı vermesi için çerçevesini ve ön kısmının tamamını alüminyumdan yaptık”.
Bat-Pod ve Tumbler, Batman’e Gotham caddelerinde hem hareketlilik hem de ateş gücü sağlıyor, ama bu filmde Lucius Fox’ın son katkısı olan Yarasa sayesinde nihayet “havalanabiliyor”. Nolan ve Crowley bu teknolojinin son harikası hava taşıtını beraberce tasarladılar. Tasarımda Apache saldırı helikopterinin, Osprey jetli pervanenin ve Harrier dikey kalkabilen uçağın çeşitli öğelerinden yararlanıldı. Hava taşıtının elbette siyah renkte olması gerekiyordu.
Yarasa’nın Wayne Enterprises Uygulamalı Bilimler Bölümü’nün bir yaratımı olduğu fikrine uygun olarak, Crowley, “Bunun güvenilir bir askeri proje olduğu yaklaşımını benimsedik ve bu bize sağlam bir temel oluşturdu. Tasarım açısından bakıldığında, en önemli şey Yarasa’nın Batmobil’imizle aynı familyaya uygun olmasıydı. İlk başta doğru şekli bulmak önemliydi; bir çizim yapmaya başlamadan önce çok sayıda tasarım eskizini gözden geçirdik” diyor.
Nolan ise şunları ekliyor: “İşlevsel açıdan bakıldığında, çift bıçaklı helikopter pervaneleri taşıtın alt kısmında yer alacak ve hava yukarıdaki havalandırmaların içinden geçecekti. Taşıtta aerodinamiğini değiştirip binaların etrafında manevra yapmasına olanak tanıyan flaplar ve panjurlar bulunuyor”.
Chris Corbould da bunu şöyle ayrıntılandırıyor: “Hareketli pek çok parçaya sahip: Kokpit açılıyor; hava flaplarının hepsi çalışıyor; ve işler durumda pervaneleri ve ışıkları var. Yaklaşık 9 metre uzunluğunda, 5 metre genişliğinde ve 1360 kilo ağırlığında; oldukça büyük bir makine. Yarasa’yı ‘uçurabilmek’ için çeşitli yöntemleri bir arada kullandık çünkü Chris’in prensibi BYG’ler devreye girmeden önce mümkün olabildiğince çok şeyi gerçek olarak yapmak. Bu yüzden, Yarasa’yı vinçler ve helikopterlerden sarkan yüksek kablolarla destekledik ve hidrolik kontrollü özel tasarımlı bir taşıtın üzerine yerleştirdik”.
Corbould bir itirafta bulunmaları gerektiğini, Yarasa’nın tek başına havalanıp uçamadığını da söylüyor ve, “Bu tür bir taşıtı yerden havalandırmak bizim becerilerimizin üzerinde. Gerçekten uçabilen böyle bir araç yaratabilseydim zengin olurdum” diyor gülerek.
SELINA: “Bir fırtına yaklaşıyor, Bay Wayne.”
“The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor”un sürükleyici aksiyonu gökyüzünde, bir CIA uçağının, korsanların saldırısına uğramasıyla başlar. Uçakta Amerika Birleşik Devletleri için çok önemli olduğu anlaşılan Dr. Pavel ve daha az iyi niyetli bazı yolcular bulunmaktadır. Ne denli zeki ve son derece acımasız biri olduğunu kanıtlayan Bane’le ilk olarak burada tanışıyoruz. Bane açığa çıktığı anda, devasa bir C-130 Hercules hava taşıtı yukarıdan yaklaşır ve içindeki dört terörist kablolardan sallanarak kargo bölümünden aşağı sarkar. CIA turbo jetinin kanatlarına konarken pencerelerden ateş açan teröristler C-130’u Hercules’e bağlayarak kendilerinkinden daha küçük olan uçağı çaresiz bırakırlar.
Nolan’ın tercihi olabildiğince çok şeyi kameralarla gerçekleştirmek olduğu için, giriş bölümünün büyük kısmı Inverness-İskoçya’nın semalarında çekildi. Sekans baştan sona, birden fazla departmanın katkısıyla koordine edildi.
Yüksek irtifalı giriş bölümünün planlaması, öncelikle herkesin güvenliğini garanti altına almak için aylar öncesinden başladı. Yönetici yapımcı Kevin De La Noy, “Yaptığımız çoğu şey ya sınırda geziyor ya da sınırları zorluyor, ama her zaman çok dikkatliyiz çünkü güvenlik önlemlerinin alınmasının çok haklı nedenleri var” diyor.
Canlı aksiyonun çekimlerinden önce, Paul Franklin’in yönetimindeki görsel efektler ekibi bir animatik (sahnenin düşük çözünürlüklü bilgisayar animasyonu) yarattı ki çeşitli departmanlar neyin yapılabileceğini neyin yapılamayacağını analiz edebilsinler. Franklin bu konuda, “Başlangıçtaki ön-görsellemele aracılığıyla, neyin dublörlerle, neyin özel efektlerle ve neyin görsel efektlerle yapılması gerektiğini çözebildik. Bu çalışma gerçekten de sekansın bitmiş hâlinde rollerinin ne olacağını anlamaları açısından tüm departmanlara yardımcı oldu”.
Tom Struthers C-130’dan turbo jete inecek olan hava dublörlerinin yaşayacağı riskleri ortadan kaldırmak için çok ciddi önlemler aldı. Dublör koordinatörünün bu konudaki açıklaması şöyle: “Bildiğim kadarıyla, dört kişinin bir hava aracından ayrı noktalardan aşağı atlayıp başka bir araca konması daha önce hiç yapılmamış bir şey. Bu yüzden, tek bir insanı bile sahneye koymadan önce kuklalarla ve farklı türde düzeneklerle çok sayıda deneme yaptık. Dublörlerin gerektiğinde dizginleri kesip paraşütlerle atlayabilmeleri için acil durum prosedürleri hazırladık ama neyse ki buna gerek kalmadı. Bu işi yapan adamlar muhteşemdi”.
CIA uçağından geriye kalanların sonunda yere düşeceği noktalarda da hazırlıklar yapıldı. O bölgedeki her şey temizlendi ki insanlara ya da yaban hayvanlarına zarar gelmesin. Hava şartları da işbirliği içindeydi ve yapımcılara parlak bir gökyüzü sundu.
Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Nolan ve görüntü yönetmeni Wally Pfister tüm aksiyonu iki uçakla aynı hızda gidebilen bir helikopterden görüntülediler. Sekansta yer alanların ne denli etkili ve profesyonel olduklarının en iyi göstergesi, esasen dokuz gün sürmesi planlanan tüm sekansın sadece iki günde tamamlanmasıydı. “Bizim için bir maceraydı ve sanırım izleyiciler için de öyle olacak” diyor Nolan.
Turbo jet uçağın içindeki mücadele Londra’nın kuzeyinde uçak hangarından dönüştürülen Cardington’ta çekildi. Corbould’un ekibi uçağın enkazını bir yalpa çemberi üzerinde inşa etti. Bu sayede, uçak dikey ve yatay olarak bir yandan diğerine sallanmak suretiyle oyuncuların ve çekim ekibinin dengesini ciddi biçimde sınadı.
“Neden Chris’in setlerinde hep oradan oraya savruluyoruz bilmiyorum” diyor Pfister yarı şakayla ve ekliyor: “Bu durum lojistik açıdan çekim yapmayı çok zorlaştırıyor ama filmde de bir o kadar güzel duruyor”.
Filmin açılış sekansı bütünüyle IMAX kameralarıyla gerçekleştirildi. Söz konusu kameralar filmin tamamında tüm büyük aksiyon sekanslarında kullanıldı. “IMAX kameralarıyla çalışmayı seviyorum çünkü görüntünün ölçeğini büyültüyor ve tabloyu genişletiyor” diyor Nolan ve ekliyor: “‘The Dark Knight’ta kameraların kullanımı hakkında çok şey öğrendik. Dolayısıyla, bu kez tekniklerimizi geliştirerek daha da iyi sonuçlar aldık. Pek çok teknolojik yenilik de söz konusuydu ve bunlar bizi bir üst düzeye taşıdı”.
Pfister da bunu doğruluyor: “IMAX gerek görüntü gerek ses anlamında çok kapsayıcı bir format çünkü görüntü görüş alanınızın tamamını dolduruyor ve ses de sinema salonunun dört bir yanından size ulaşıyor. Panavision ve IMAX’le yaklaşık altı ay birlikte çalışarak kameralardaki vizörü revize ettik ve yeni lensler ürettik. Bu sayede çok az ışıklı ortamlarda bile çekim yapabildik. Bu ilerlemeler daha önceki filmde yapamadığımız şeyleri yapmamıza olanak tanıdı”.
The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor”da düşük ışıkta çekim yapabilmek özellikle önemliydi çünkü bazı kilit sahneler, Yarasa mağarasında olduğu gibi, yeraltında geçiyordu.
Wayne Malikanesi’yle birlikte orijinal Yarasa Mağarası da ilk filmde yok olmuştu ve Bruce Wayne geçici olarak harekat üssünü Yarasa-Sığınağı’na taşımıştı. Ne var ki, malikane yeniden inşa edilirken Yarasa Mağarası da yapıya dahil edildi. Buranın tasarımı önceki iki setten de esintiler taşıyor.
Bu filmde yapım tasarımcısı meslektaşı Kevin Kavanaugh’yla birlikte çalışan Nathan Crowley, “Chris’le birlikte son derece geometrik ve modern, duvarlarında her şey çok temiz bir şekilde işlenmiş olan Yarasa Sığınağı ile Yarasa Mağarası’nı nasıl harmanlayacağımız üzerine kafa yorduk. Aklımıza Yarasa Mağarası’nı su altında bırakarak aynı konsepti buraya taşıyabileceğimiz geldi; böylece her şey suyun altına saklanmış olurdu. İçeri girdiğinizde sıradan bir mağara ama bir düğmeye bastığınızda, Yarasa kostümünden süper bilgisayara, farklı nesneleri barındıran mükemmel küpler ortaya çıkıyor” diyor.
Nolan ise, “Burası Yarasa Mağarası’nın somut gerçekliği ile Yarasa Sığınağı’nın işlevselliğinin müthiş bir bileşimi” diye ekliyor.
Yarasa Sığınağı yine Cardington’ta inşa edildi. Ancak, işler durumdaki şelalelerle tamamlanan yeni Yarasa Mağarası seti Culver City-Kaliforniya’daki Sony Stüdyoları’nın 30 numaralı platosuna kuruldu. Bu plato idealdi çünkü içinde yaklaşık 2700 metreküplük bir su tankı barındırıyordu.
Su akıntıları Bane’in Gotham şehrinin altında yer alan lağım sisteminde kurulu harekat üssünün de esas öğelerinden biriydi. Bu set de Cardington’da kuruldu ve buranın mağarayı andıran ortamı yapımcılara çok katlı, beton ve çelikten oluşan bir yapıya uzanan tüneller inşa etme olanağı tanıdı. Setin ışıklandırmasında, Pfister, “Buraya arena havası veren, aşırı yoğun bir ışıklandırma önerdim. Böylece göz alıcı beyaza dönen çok parlak noktalar elde ederek ortamın sertliğini vurgulayabildik” diyor.
Cardington daha heybetli bir başka çok katlı sete daha imza attı: Yeraltında olmasının haricinde Bane’in ininden çok farklı, cehennemi andıran bir hapishane setiydi bu. Söz konusu hapishane uçsuz bucaksız bir boşlukta taş hücrelerden oluşan bir labirentti. Hücrelerin parmaklıklı kapıları kilitli değildi çünkü tek bir kaçış yolu vardı ve bu kaçış yolu yüzeye uzanan, tırmanılamayacak kadar dik bir bacaydı. Aslında Cardington’ta iki tane baca inşa edildi. Bunlardan yüksek olanı 36 metreydi.
Hapishanenin üzerindeki dış mekanlar Jodhpur-Hindistan’da çekildi ve buranın sert bitki örtüsü ıssızlık duygusunu pekiştirdi.
Sarayı andıran Wayne Malikanesi’nin dışı, uzaklardaki mekanlara tam bir tezat teşkil edecek şekilde, Nottingham-İngiltere’deki gerçek bir malikanede çekildi. Bruce her ne kadar evi “tuğla tuğla” yeniden inşa etmeye söz vermiş olsa da, malikanenin içi daha steril, bir yuvadan çok bir ev olacak şekilde tasarlandı.
İlk iki filmde Gotham şehrine Chicago mekan oluşturmuştu ama üçlemenin finalinde üç ayrı şehirden yararlanıldı: Pittsburgh, Los Angeles ve New York. Birkaç sekansta, bir şehirde başlayan aksiyon hiç hissettirilmeden bir başka şehre kaydırılarak mekanlar üst üste bindirildi. Pfister bu konuda, “Süreklilik açısından bu son derece zorlayıcıydı. Farklı şehirlerde, farklı mevsimlerde, günün farklı zamanlarında çekim yapıyorduk. Dolayısıyla, ışıklandırmayı tutturmak ve her şeyin yerli yerinde olduğundan emin olmak çok kapsamlı planlama gerektiriyordu. Ne zaman hangi caddelerde çekim yapacağımızı tam olarak belirlemek için Chris ve mekan sorumlularıyla çok ayrıntılı çalışmalar yürüttük” diyor.
Pittsburgh’de, 11.000’den fazla figüran Bane’in muazzam bir güç gösterisiyle devrim başlattığı sahne için Heinz Field Stadyumu’na akın etti. Şehrin sevilen futbol takımı Steelers, filmdeki Gotham Rogues’a ilham kaynağı oldu: Gotham Rogues oyuncuları stadyumun ev sahibi olan takımın renkleri olan sarı-siyah formalarla sahaya çıktılar. Yönetici yapımcı Thomas Tull aynı zamanda Pittsburgh Steelers’ın sahiplerinden biriydi ve kurgu da olsa bir filmde takımının temsil edilmesinden gurur duydu.
Pittsburgh Steelers yıldızlarından birkaçı Gotham Rogues’da “oynamak” için seçildi. Rakip takım Rapid City Monuments’ta ise, Pittsburgh’un mevcut belediye başkanı Luke Ravenstahl oyuna forvet olarak katıldı.
Emma Thomas şunları kaydediyor: “Bir filmde bir kaç aydır çalışıyorsanız, evrenin merkezi olduğunuzu düşünmeye başlayabiliyorsunuz. Ama Pittsburgh şehrindeyken Steelers takımının fanatikleri gelince, yepyeni bir yıldızlık payesi gördük. O gün orada olmaları çok mutluluk vericiydi”.
Nolan ise şunları ekliyor: “Pittsburgh’de çok güzel vakit geçirdik. Herkes bize olağanüstü sıcak davrandı, hem de aynı anda haftalarca şehrin belli bir bölümünü kapatıyor olduğumuz halde. Onların bu sıcaklığı başka bir yerde gerçekleştirilmesi imkansız olabilecek pek çok çekimi başarmamıza fazlasıyla yardımcı oldu”.
Yapım ekibi yaklaşmakta olan futbol sezonu için stadyumun çimlerinin yenilenecek olmasından faydalandı. Corbould’un özel efektler departmanı saha boyunca stratejik noktalara yerleştirdikleri patlayıcıları infilak ettirdiler. Mevcut yüzeyin üzerine bir platform inşa edilerek, Gotham Rogues oyuncularından biri sahada koşarken arkasındaki oyuncuların yerde gitgide büyüyen gediğe düştükleri yanılsaması yaratıldı. Çöken saha ve bunun sonucunda ortaya çıkan krater Paul Franklin’in görsel efektler ekibi tarafından dijital olarak yaratıldı.
Los Angeles’ta, iç mekanlar için kayda değer bazı mekanlar kullanıldı. Bunlar şöyle sıralanabilir: Wayne Enterprises Uygulamalı Bilimler Bölümü’ne dönüştürülen Los Angeles Kongre Merkezi; geçici bir mahkeme salonu görevi gören tarihi Union İstasyonu; South Spring Caddesi’nde borsa seans odasına dönüştürülen bir bina.
Seans odasının dışı içeriğine uygun şekilde New York şehrinin finans merkezi Wall Street’te çekildi. İki hafta sonu boyunca, yapım ekibi filmin can alıcı iki karşılaşmasını görüntülemek için bu finans bölgesinin tamamını kapattılar. Söz konusu sahnelerde ana oyuncu kadrosunun yanı sıra, dublörler ve birkaç bin figüran yer aldı. Genel olarak, aksiyon sahnelerinde 600 dublör görev yaptı. Dolayısıyla, dikkatle koreografisi yapılmış hareketleri herkese öğretmek için, Struthers onları gruplara ve sonra da küçük alt birimlere ayırdı.
“Wall Street gibi bir mekanda çekim yapmak lojistik açıdan her zaman karmaşıktır, özellikle de birlikte çalıştığımız insan sayısını düşününce” diyen Nolan, şöyle devam ediyor: “Şehirden muazzam bir işbirliği gördük, ve ekipteki herkesin katkısıyla her şey pürüzsüz gitti. Bu filmlerin tüm departmanları için muhteşem insanlar bulduğum için çok şanslıyım. Onlara değerli görüşler sunma ve ellerinden gelenin en iyisini yapma konusunda bel bağlayabileceğimi biliyorum ki bu da benim işimi çok kolaylaştırıyor”.
Ana çekimlerin son haftaları New York şehrinde geçti. Burada mekan olarak Wayne Enterprises’ın dışı yerine geçen Trump Tower ve çekimler için üst kısmı iki gün boyunca kapatılan Queensboro Köprüsü kullanıldı. Burada çekilen sahnelerden birinde, Batman, korumak için uğruna her şeyi feda etmeye hazır olduğu şehre bakıyordu.
Nolan, “Gotham her zaman New York’tan fazlasıyla esinlendi. Adeta onun abartılmış bir versiyonu gibi, ilham kaynağı o. Gotham ismi de buradan geliyor. Dolayısıyla, bu filmde New York’u daha fazla kullanmamız gerektiğini hissettim, özellikle de ‘The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor’ ağırlıklı olarak ve önceki iki filmden daha çok Gotham hakkında olduğu için” diyor.
İnsanlardan yerlere, filmin temaları müziğine tamamen yansıdı. Müziği besteleyen Hans Zimmer, her üç Dark Knight/Kara Şövalye filminde de görev aldı ve toplamda Nolan’la dört kez birlikte çalıştı. “Bu filmlerde yer almak ve Chris Nolan gibi biriyle çalışmak bir keyif ve ayrıcalık. Kendisi yorumlarınızı ve gözlemlerinizi teşvik etmekle kalmıyor, onları benimsiyor da” diyor Zimmer.
Besteci serinin bu filminin müziğine önceki filmlerden yansımalar eklediğini söylüyor, ama, “Bane için bambaşka bir yöne gittik. Büyük bir senfoni orkestrası kullanmak istedim, fakat onlara şunu söyledim: ‘Şu ana kadar öğrenmiş olduğunuz her şeyi size unutturacağım. Size ilkel birer davul çemberiymişsiniz gibi davranacağım’. Ve anlaşıldı ki bu onlar için çok özgürleştirici, adeta müzikal bir macera olmuş” diyor gülerek.
Zimmer, ayrıca, müziğe Bane’le bağdaştırılan belirgin bir melodi ekledi. Bu melodi besteciye hayranların filmin müziğine katılmasını sağlamak için fırsat sundu. İnsanlar UJAM (müzik bestelemek, yapmak ve yayınlamak için kullanılan bir websitesi) üzerinden melodilerini göndermeye davet edildiler ve dünya çapında binlerce kişi bu davete yanıt verdi. Daha sonra, gönderilen melodiler senkronize edilerek filmde duyulan akılda kalıcı melodiye dönüştürüldü. Zimmer bu konuda şunları söylüyor: “Chris’e bunun hayranlara bir şeyler geri vermenin ve o dünyanın gerçek bir parçası olmalarını sağlamanın iyi bir yolu olduğunu söyledim. Başarılı olup olmayacağı konusunda soru işaretleri vardı ama ortaya güzel bir bu bileşim çıktı”.
Nolan ise, “Esas riskin güvenli yola başvurmak olduğu fikrini bu kadar benimseyen biriyle daha çalışmadım. Hans bana tüm olasılıkları keşfedebilmek için bazen yanlış gibi görünen yola sapmak gerektiğini ve bu olasılıkları irdelemeden asla gerçekten istisnai bir şey yapamayacağınızı öğretti. Her film için sizin pratik, hatta ulaşılabilir olduğunu düşündüğünüzden daha yüksek yaratıcı hedefler koyuyor” diyor.
Zimmer, Selina Kyle’a eşlik eden temanın, tıpkı karakter gibi “belirsizliklerle dolu” olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Bu, sadece iyi ya da sadece kötü olmaktan çok daha ilginç. Chris’in filmleri her zaman bir miktar belirsizlik içerir ve ben bunu kısmen müziğe yansıtmaya çalışırım”
Her üç filme de yayılmış olan tek müzik parçası Zimmer’in Bruce Wayne için bestelediği tema. “O, temaların en basitine sahip; sadece iki notadan oluşan ve asla tam çözümlenmeyen bir motif” diyor besteci ve ekliyor: “Her zaman müziğin Bruce için bir şekilde ‘Peki ya?’ sorusunu sormasını istedim. Ama bu filmin bir tür sonuca ulaştığını düşündüğüm için, o iki nota değiştiler ve artık bir yanıt sunuyorlar”.
Christian Bale Dark Knight/Kara Şövalye üçlemesinin sona gelişi hakkındaki düşüncelerini şöyle aktarıyor: “Başlığımı son kez çıkardığımda fazlasıyla acı-tatlı bir duygu yaşadım çünkü bu karakteri oynamak şahsen bana çok şey ifade etti. O kostümün içinde dururken her an tüylerim diken diken oluyordu çünkü böylesi bir ikonu canlandırmanın nasıl bir onur olduğunun farkındaydım. Muazzam gurur duymaktan kendimi alamıyorum”.
Christopher Nolan ise sözlerini şöyle noktalıyor: “Bruce Wayne’in hikayesi 70 yılı aşkın süredir insanları büyüledi çünkü harika bir hikaye. Böyle bir efsaneye beyaz perdede bu üçlemeyle kendi yorumumuzu getirmekten büyük mutluluk duyduk. Son derece tatminkar bir deneyimdi. Bu finalle büyük gurur duyuyoruz ve izleyicilerin de bizim heyecanımızı paylaşmalarını umuyoruz”.
GERÇEKLER & RAKAMLAR
KOSTÜMLER:
Yarasa Kostümü
●”The Dark Knight/Kara Şövalye Yükseliyor”daki Yarasa kostümü “The Dark Knight/Kara Şövalye”dekiyle aynı tasarıma sahip.
●110 adet ayrı parçadan oluşuyor.
●Yarı esnek üretan kalıptan üretilmiş parçaların tamamı 3B ara örgü adı verilen bir polyester örgüye tutturuluyor. Çok iyi nefes alabildiği için orduya, tıp ve yüksek teknolojili spor malzemesi üreticilerine suni kauçuk yerine satılan 3B ara örgü dokuma değil örmedir.
●Kostümün bacak, göğüs ve karın çevresindeki bölümlerinde daha fazla koruma sağlaması için üretan kalıptan üretilmiş parçaların bir kısmının içine güçlü, hafif ve inanılmaz dayanıklı karbon fiber paneller yerleştirildi.
●Yapım ekibi uzunluk, şekil ve boyut olarak farklı 50 adet pelerin üretti. Bunlar atlama, yürüme, aksiyon ve dövüş sırasındaki farklı işlevlerine göre kullanıldı.
●Pelerin elekrostatik olarak floke edilmiş bir kumaştan yapıldı. Birleşik Krallık Savunma Bakanlığı tarafından gece görüşünde kıyafetin algılanmasını asgariye indirmek için kumaşa uygulanan bir teknik.
●Özel Efektler departmanı çizgi roman resimlerinden esinlenerek pelerinin dalgalanmasını sağlamak için sessiz, yönü ayarlanabilen yepyeni bir rüzgar makinesi icat etti.
●Kostümün, başlığın ve pelerinin toplam ağırlığı 13,60 kg.
Kedi Kostümü
●Kedi hırsız Selina Kyle için 20 adet kostüm üretildi.
●Pratik nedenlerden ötürü her kostüm iki parçadan oluşuyor ama kemerin konumlandırılışı sayesinde tek parçalık bir Kedi kostümüymüş gibi duruyor.
●Kostüm, kemerin yanı sıra, dirseğe kadar uzanan eldivenler, kalçalara kadar uzanan çizmeler ve gece görüş gözlüğünden oluşuyor. Kostüm tasarımcısı Lindy Hemming gözlükleri başın üzerine kaldırıldığında kedi kulağına benzeyecek şekilde tasarladı.
●Farklı durumlar için, örneğin koşarken ya da Batpod’a binerken olduğu gibi, topuk yüksekliği değişen yedi farklı çizme var. ‘Kahraman çizmesi’nin ise dövüş sırasında rakibi kesebilmek için bıçaklı topukları bulunuyor.
●Kostüm kabartmalı karbon fiber laminattan yapıldı. İki katmanı bulunan kıyafetin dış katmanı karbon fiber altıgen dokumalı poliüretan kaplı spandeksten oluşuyor.
Bane’in Kostümü
●Bane için toplamda sekiz kostüm üretildi. Postal, asker pantolonu ve vücut zırhından oluşan kostüm doğal malzemelerden yapıldı ve oradan buradan toplanmış parçalarla süslendi.
●Bane’in maskesi ABS polimerden yapıldı ve Kostüm Efektleri departmanı tarafından 3-B baskı kullanılarak üretildi.
BAT TAŞITLARI:
Batmobil
●Batmobil “Batman Begins/Batman Başlıyor”dan beri değişmedi ama “The Dark Knight Rises/Kara Şövalye Yükseliyor”da orijinal kamuflaj renginde bir kaç taşıt görünüyor.
●Özel üretim kamuflaj tumbler’ın üç farklı modeli bulunuyor: Birinde dönen taret topu, diğerinde güdümlü roket atar, üçüncüde ise tüfek var.
● Batmobil Christopher Nolan ve yapım tasarımcısı Nathan Crowley tarafından yapımcıların Los Angeles’taki garajlarında tasarlandı. Prototipi oyuncak arabaların birbirine yapıştırılmasıyla yapıldı. En son üretilen prototip bir Hummer ile bir Lamborghini’nin bileşimiydi ve esin kaynağı eski bir ordu taşıtıydı.
●Tumbler adı aracın askeri tarihçesine dayanıyor ve sıçrama ve takla atma özelliğinden kaynaklanıyor.
●Batmobil’in ön aksı yok. Nolan tekerleklerin yanlardan tutturulmasını istedi. Bu ilk başta imkansız görünüyordu. Ama özel efektler amiri Chris Corbould ve Atölye amiri Andy Smith bunu başarmanın bir yolunu buldular.
●Batmobil’deki her şey sıfırdan üretildi; mevcut bir taşıtın yeniden tasarlanması ya da özelleştirilmesiyle oluşturulmuş bir taşıt değil.
● Aracın 6 tekerleği var: Öndeki 2 tekerlek yarış arabalarında kullanılan, arkadaki 4 tane ise canavar kamyonlarda (gösteri kamyonları) kullanılan türde. Oyukları farklı oranlarda üç ayrı set tekerlek üretildi ki sürücü dublör George Cottle herhangi bir zamanda ne kadar patinaj gücüne ihtiyaç duyduğuna karar verebilsin.
●Normal kurşunsuz benzinle çalışan aracın ağırlığı 2,5 ton.
●Batmobil 1,2 ila 2 metre yükseğe sıçrayabiliyor, ve denemelerde 18 metre ileri atlayabildi.
●Ulaşabildiği azami hız saatte yaklaşık 170 km. ve beş saniyede 96 km. hıza ulaşabiliyor.
Batpod
●Batpod’un tasarımı “The Dark Knight/Kara Şövalye”dekiyle aynı.
●Batpod, Batman’e Gotham şehri caddelerinde daha seri bir ulaşım şekli sağlamak üzere tasarlandı ve geliştirildi. Batpod da, Batmobil gibi, süratli, vahşi ve düşmanca durumlarda mükemmel iş görüyor. Her türlü zemin koşuluna uygun olarak üretilen motosikletin her iki yanında da üçer adet silah var: Bir mini top, bir borda kancası ve bir de makineli tüfek.
●Tekerlekler Batmobil’inkilerle aynı.
●Batpod’un toplam ağırlığı 331 kg.
●Motosikletin tasarımı taşıt sallanırken bile sürücüsünün her zaman aynı seviyede kalmasına olanak tanıyacak şekilde yapıldı.
●Batpod’un Batmobil kadar hızlı.
●Kendi kendine düzelen bir motosiklet. Bir başka deyişle, ayakla desteklenmeyi gerektirmiyor.
●Batpod’un her bir öğesi işlevsel; hiçbir şeyi sadece estetik amaç gözetilerek yapılmadı.
Yarasa
●Yarasa, Batman’in taşıt filosunun son üyesi.
●Yarasa helikopter ile diklemesine kalkabilen jet uçağının bir bileşimi. Nolan ile Nathan Crowley’nin tasarladığı aracı bir minyatüre dayanarak Chris Corbould’un ekibi üretti.
●Yarasa’nın her bir paneli ısmarlama olarak, hafif karbon fiberden yapıldı.
● Batman’in taşıtın içindeyken görüldüğü anlar için İki adet tam donanımlı Yarasa ve iki ayrı kokpit bulunuyor.
●Yarasanın ağırlığı 1360 kg.
●Her ne kadar teknik olarak Yarasa yardımsız uçamıyorsa da (gerçi filmde görsel ve özel efektler sayesinde uçuyormuş gibi görünüyor), fişek ateş eden silahları ve topları çalışır durumda. Taşıtın tüm ışıkları telsizle kontrol ediliyor ki havada açı değiştirilebilsin.
●Yarasa’da uçuyormuş yanılsamasını yaratmak için çeşitli yöntemler kullanıldı: Bazen bir helikopterin altına, bazen yerden kablolara, bazen vinç kablolarına bağlandı; kimi zaman da yüzeyleri yarıp geçerken gösterildiği anlarda kendi aracının ya da bir kamyonun üzerine yüklenmiş durumdaydı.
●Caddelerdeki kovalamaca sahneleri sırasında Yarasa’nın bağlı olduğu taşıtı kontrol etmek için bir sürücü ve iki teknisyen olmak üzere üç kişi gerekiyor. Teknisyenlerden biri aşağı yukarı hareketleri kontrol ederken, diğeri de yanlara ve öne-arkaya hareketleri kontrol ediyor.
●Yarasa’nın düzenek üzerindeki yüksekliği beş metreden sekiz metreye çıkıyor.
●Los Angeles’taki Wabash Tüneli’ndeki kovalamaca sırasında, Yarasa’nın iki yanında sadece yarımşar metre açıklık vardı.
●Yarasa’nın kalkışını yaratmak için, araç bir Sikorsky ağır yük helikopterine bağlandı ve bir binanın çatısından yukarı çekildi.
Kara Şövalye Yükseliyor gelse de izlesek derken filmin IMAX formatında Türkiye’de sadece Cinemaximum IMAX’te vizyona gireceğini duymak güzel oldu.
http://www.youtube.com/watch?v=GokKUqLcvD8&feature=g-hist
Fragmanı da bir o kadar etkileyici.
http://www.youtube.com/watch?v=mpsbNLZqces
http://www.youtube.com/watch?v=gOD_gppdadg
http://www.youtube.com/watch?v=83G0KHLxPtM
Şu üç imax full hd fragmanı beni benden alan, bu hafta vizyona girecek olan, eleştirmenler tarafından en iyi çizgi roman uyarlaması denilen film. Imax’de izlemek için sabırsızlıkla bekliyorum.