Eğer bir sorununuz varsa ve gidecek kimseniz yoksa, Robert McCall size yardım edecektir: O, Adalet sağlayıcıdır. McCall dövülmüş, sömürülmüş ve zulüm görmüşlere şaşmaz bir adalet sunarak yardım edegelmiştir. Fakat bu kez, McCall’un tehlikeli geçmişi bizzat kendi yakın çevresine ulaştığında, skoru eşitlemek için tüm yeteneklerine ihtiyacı olacaktır. Ve bu kez, onu yok etmek için hiçbir engel tanımayacak suikastçilerle yüzleşmek zorundadır. Denzel Washington kariyerinin bu ilk devam filminde kendisiyle özdeşleşmiş rollerinden birine geri dönüyor. Columbia Pictures bir Escape Artists-Zhiv-Mace Neufeld yapımı olan The Equalizer 2 / Adalet 2’yi sunar. Başrollerini Denzel Washington, Pedro Pascal, Ashton Sanders, Bill Pullman ve Melissa Leonun paylaştığı filmi Antoine Fuqua yönetti.
FİLM HAKKINDA
“Bence insanlar Robert McCall gibi bir adamın var olması fikrinden, mitinden keyif alıyorlar. McCall bir tür kara melek; ortaya çıkıp, hak eden insanlara adaleti sağlamasını hepimizin dilediğimiz türde bir melek” diyen Antoine Fuqua, The Equalizer 2 / Adalet 2’de Denzel Washington’la dördüncü kez birlikte çalıştı. İkilinin daha önceki başarılı ortak çalışmaları Training Day, The Magnificent Seven ve ilk Equalizer / Adalet filmiydi. Fuqua şunu da sözlerine ekliyor: “McCall bir adalet sağlayıcı olarak hayattaki amacını bulmuş. Şimdiye dek, sadece yabancılara yardım etti. Fakat bu kez, kendisine yakın biri öldürülünce, arkadaşı ve kendi için intikam arayışına giriyor”.
İki Oscar ödülü sahibi aktör Washington’a göre, McCall’un cazibesinin nedeni basit: “Göz önünde saklanan, sıradan görünümlü biri olması”. McCall bu kez hayatının başka bir noktasındadır: Ev eşyaları satmak yerine taksi şoförlüğü yapmaktadır; ama başkalarının adaleti için savaşan intikam meleği, kendisini daha öncekilerden çok daha kişisel bir savaş içinde bulur. “McCall’u ilk gördüğümüzde kendilerine yardım edemeyen insanlara yardım ediyor ama şimdi durum çok daha kişisel hâle geliyor” diyor aktör.
The Equalizer 2 / Adalet 2’nin dikkat çeken noktası “2”: Bu, Denzel Washington’ın kariyerindeki ilk devam filmi. “Kırk yıldır bu sektördeyim ama hiçbir şeyi iki kez yapmadım” diyen aktör, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Benim için işin heyecanı yeni bir şey yapmakta. Bu senaryoya gelecek olursak, yeni olan kısım Melissa Leo’nun canlandırdığı Susan karakteri ve Ashton Sanders’ın canlandırdığı genç Miles’la olan ilişkiydi. Bu film McCall için daha kişisel bir serüven çünkü hayatına aldığı insanların başına gelenleri konu alıyor. O eskiden hayatına kimseyi sokmayan bir adamdı; şimdiyse, birkaç kişiyi hayatına sokmuş ve bunun ceremesini çekiyor”.
Fuqua ve filmin yapımcıları için, McCall’a savaşında o kişisel boyutu katmak itici bir güç oluşturdu. “İlk filme insanların Denzel’ı izlemek için gelmesine şaşırmadım. Ama filmde her şeyden çok adalet fikrine yanıt vermelerine şaşırdım” diyor Fuqua ve ekliyor: “Bana kalırsa, insanlar hayatları üzerinde hiç kontrolleri olmayan birer yabancı gibi hissediyorlar. Hepimiz müdahale edip bizi doğru yola sokacak bir McCall istiyoruz; illa sorunlarımızı çözmesine gerek yok, bize doğru tarafa yönelmemiz için bir fırsat sağlasın yeter”.
Yapımcı Jason Blumenthal ise şunu belirtiyor: “The Equalizer / Adalet bir başlangıç hikâyesiydi. Robert McCall başarılı bir şekilde izlerini silmiş ve o şekilde görünmez olarak var olmayı isteyen biriydi, ta ki etrafındaki adaletsizliklere gözlerini kapayamayacak duruma gelene kadar”.
Sözü devralan diğer bir yapımcı Todd Black ise şunları dile getiriyor: “Ancak biliyoruz ki geçmiş geçmişte kalmaz. Birinci film bir adamın hayatının geri kalanında ona rehberlik edecek bir amaç bulmasıyla ilgiliydi; bu film ise o amacı uygulayan, intikam arayan ve geçmişiyle uzlaşan o adamı konu alıyor. The Equalizer 2 / Adalet 2 hakkında konuşmaya başladığımızda, Robert McCall’un kim olduğunu ve geçmişini irdelememiz gerektiği üzerinde durduk. Neyse ki, yazarımız Richard Wenk bir sonraki bölüm için çok güzel, organik bir hikâye buldu”.
Wenk ise, “Tuhaftır ki izleyicilerin ilk filmde sevdikleri şeylerden biri, hikâyede bol miktarda gizem olmasıydı. Dolayısıyla, hep planladığım şey, ikinci filmde McCall’u daha yakından tanımamızdı” diyor.
The Equalizer 2 / Adalet 2’de, McCall’un sırlarından birçoğu açığa çıkıyor: Eğitimi, yetenekleri, eşi ve Susan Plummer’la ilişkisi. “McCall hâlâ geçmişiyle, seçtiği yolla, eşinin vefatıyla, eski haliyle boğuşuyor” diyen Fuqua, şunu da sözlerine ekliyor: “Kendini, onu yuvasına geri götüren bir yolda buluyor. Ne derler bilirsiniz: Yuvaya giden yol bazen en zorudur. Ve bazen de, huzura kavuşmak için, kelimenin gerçek anlamıyla, bir fırtına atlatmalısınız”.
DENZEL WASHINGTON ve YÖNETMEN ANTOINE FUQUA
“Denzel Washington söz konusu olduğunda, tek bir güçlü yönden bahsedemeyiz; bir oyuncu olarak her şeyi sunuyor” diyor Antoine Fuqua. The Equalizer 2 / Adalet 2 Denzel Washington ile Fuqua’nın dördüncü ortak çalışması. Daha önceki yapımları –Training Day, The Equalizer / Adalet ve The Magnificent Seven– hem büyük beğeni topladı hem de gişede başarı elde etti; hatta Training Day Washington’a En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar kazandırdı. “Denzel’ı işini yaparken izlemek beni her zaman büyülemiştir. Sürekli olarak kendini aşıyor, hep daha iyiyi arıyor. Onun gibi birinin ara sıra biraz gevşeyeceğini düşünebilirsiniz; ne de olsa o Denzel Washington! Fakat kendisi böyle davranmıyor. Denzel size şunu söyleyecek ilk kişidir: ‘Ben film yıldızı değil, oyuncuyum’. O, bana meydan okur; ilham vericidir”.
Fuqua – kendisi de The Equalizer 2 / Adalet 2’de Washington’la yeniden çalışmadan önce hiç devam filmi yapmamıştı– birkaç nedenden ötürü devam filmi yapmak için doğru zaman olduğuna inandığını belirtiyor: “Bence Denzel, Richard’ın yazınını ve Robert McCall’un gizemini seviyor. İlk seferinde Robert McCall’la güzel vakit geçirmiştik. O, sıradışı biri ki bence Denzel her zaman kendisinden o anlamda bu kadar farklı birilerini canlandırmanın peşinde”.
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Öte yandan, Robert McCall kişi olarak Denzel’a çok benziyor. Denzel bu konudan söz etmemi istemez çünkü böyle şeyleri insanların bilmesini istemez ama pek çok kişiye yardım ediyor. Bana Nelson Mandela’dan öğrendiği bir şeyi öğretti: Çoban sürüyü geriden güder, önden değil. Bu fikir doğrultusunda insanlara sessiz sedasız yardım ediyor. Bana kalırsa bunu Robert McCall’da ifade etmek Denzel için önemliydi”.
Bunun tezahürlerinden biri McCall’un okumayı seçtiği şeylerdeydi: McCall, Ta-Nehisi Coates’in Between the World and Me adlı eserini okuyor ve aynı binada yaşayan küçük Miles’a (Ashton Sanders) aynısını okumasını tavsiye ediyor. Senarist Richard Wenk’e göre, gerçek yaşamdan esinlenmiş bir seçimdi bu: “Denzel kitabı bana beraberce senaryonun üzerinden geçtiğimiz dönemde verdi. Kitabı okudum ve sonradan önemini Denzel’la tartıştık. Benim bu karakter için yazdığım orijinal kitabı Between the World and Me ile değiştirmeye karar verdik. Bu bir başlangıç çalışması olduğu için, Denzel canlandırdığı karakterin Ashton’ın karakteri ile arasında mevcut olan sosyal bilince etki etmesine izin verdi”.
Gerek The Equalizer / Adalet gerek The Magnificent Seven’ı Washington ve Fuqua için yazmış olan Wenk, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bence bu ikili gibi büyük yeteneklerde, kendinizi daha yaratıcı, daha görsel ve daha zeki olmak için biraz daha fazla zorluyorsunuz. Görsel tarzı hiç kimseye benzemeyen Antoine’a başka hiçbir şeye benzemeyen bir tuval vermek istiyorsunuz ki daha ileriye gidebilsin. Neslimizin en iyi aktörlerinden biri olan Denzel için de, sahneleri yazarken replik ve bakış açısında onun bu özelliğini göz önünde bulunduruyorsunuz”.
Washington’ın ilk yönetmenlik denemesi olan Antwone Fisher’dan beri Denzel Washington’la çalışmayı sürdüren yapımcı Todd Black de şunları dile getiriyor: “Antoine ve Denzel birbirlerine gerçekten güven ve saygı duyuyorlar. Bana kalırsa, karşılıklı güven müthiş bir ilişkinin temelini oluşturuyor: Denzel, Antione’ın tüm aksiyonu planladığını bilerek yalnızca kendi performansına odaklanabilir; Antoine da her biri başlı başına inanılmaz olan üç ayrı kayıtta Denzel’a güvenebileceğini ve kurgu odasında Denzel’ın ona seçenekler sunmuş olduğunu bilir”.
“Antoine’la birlikte birçok başarı elde ettik” diyen Washington, başarının yalnızca ticari değil aynı zamanda sinema açısından çok önemli olduğunu belirtiyor: “O bu tür filmler yapmayı iyi biliyor”.
“Antoine’ın aksiyon tarzı hakikaten eşsiz ve özel; bunu harika bir hikâyeyle de bütünleştirdiğinizde ortaya bir sihir çıkıyor!” diyen Black, şöyle devam ediyor: “Bu neredeyse bir akordeon gibi. Antoine bir takım şeyleri ne zaman birleştireceğini ne zaman uzaklaştıracağın iyi biliyor; ne zaman gürültü çıkaracağını ve ne zaman sessizlik yaratacağını da”.
Fuqua, dublör koordinatörü Jeff Dashnaw’yla birlikte, aksiyon sekanslarını Washington’ın benzersiz yetenek ve becerilerinin etrafına inşa etti. “Robert McCall çok seri; bu yüzden onu çoklu kayıtla kaydetmemiz gerekiyor; her şeyi tek bir anda yaparsa, ne yaptığını asla göremeyiz” diyen Dashnaw, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Denzel’ın elleri gerçekten de çok hızlı; ayrıca aksiyon koreografisini de çok çabuk kapıyor. Yetişkinlik hayatının büyük kısmında boks yapmış. O yüzden de ona bazı sahnelerde bundan biraz kattık ve pek çok farklı disiplinlerde dövüş sahneleri hazırladık. Bunlara ek olarak, dövüş koreografı Mick Gold’un da Denzel’a aktardığı ve filme dâhil ettiği çok özel bazı yetenekleri var”.
Fuqua izleyicileri Robert McCall’un dünyasına götürmek için “Adalet görüşü” adını verdiği bir şey kullanıyor. Yönetmen bunu şöyle açıklıyor: “McCall’un kalp atışları yavaşlıyor, gözbebekleri irileşiyor; daha çok ışık geliyor ve onun görüşünü keskinleştiriyor. Odadaki her şeyden daha fazla haberdar oluyor. Şiddet onun için rahat bir şey. Bir odayı anında değerlendirebilen bir kişi; sizin zayıf noktalarınızı, silahlarınızın nerede olduğunu anlıyor. Ve kendisi için her şey bir silah: Bir tükenmez kalem, bir kâğıt parçası, bir pano”.
The Equalizer 2 / Adalet 2 öyle bir adam için hayatın nasıl olabileceğini irdelemek için bir fırsattı, diyor Fuqua ve ekliyor: “Eğer şiddet sizin için rahat bir alansa, bunu kimle dengelersiniz. Eğer şiddet dolu insanları dünyaya salarsanız, onlara kim yardım edecektir? McCall için o kişi Susan Plummer. Susan onu anlıyor, onu karanlıktan çıkarıyor, ona işlevselliğini geri kazanması için her şeyi sağlıyor. Robert onu seviyor; bu dünyada karısı haricinde sevdiği tek kişi Susan. Dolayısıyla, onun ölümü Robert için çok kişisel”.
FİLM İÇİN OYUNCU SEÇİMİ
Filmin merkezinde McCall ile bir zamanlar yöneticisi olan Susan (Melissa Leo) ve onun kocası Brian (Bill Pullman) ile ilişkisi yer alıyor.
“Bu filmde, Susan ile McCall hâlâ birbirlerinin en yakın arkadaşları ve şimdi çok sessiz ama aktif bir iş ilişkileri var” diyor Black ve ekliyor: “Susan hükümette çok etkin ve McCall’a Adalet Sağlayıcı olarak gereksinim duyduğu bilgileri etkili bir şekilde aktarıyor”.
Leo ise şunları söylüyor: “İlk filmde, McCall’a ihtiyacı olan nasihatleri veren kişi Susan’dı: McCall insanlara yardım etmede iyi; yanlışları düzeltmede iyi; Susan da ona insanlara yardım etmesini öneriyor. Bu filmde ise, McCall dikkatini kendine çevirmek ve kendi hayatında adaleti sağlamanın bir yolunu bulmaya çalışmak zorunda kalacak”.
Leo sözlerini şöyle sürdürüyor: “The Equalizer’a dönme daveti mutluluk vericiydi çünkü ilk filmde çalışmak gerçekten muhteşemdi. En güzel yanı da projenin başındaki iki kişiydi: Antoine Fuqua ve Denzel Washington. Antoine hiçbir filmi iki kez yapmaz; hep daha yükseği hedefler. Bu film de ilkinden daha güzel; Antoine hikâye anlatımıyla bunu başarma becerisine sahip”.
Bill Pullman, Susan Plummer’ın kocası Brian Plummer rolüne geri döndü.
“Ben şu tür önermelere büyük ilgi duyuyorum: Yani, başkarakterin alçakgönüllü olduğu, görülmek istemediği ve ilke sahibi olduğu hikâyelere. Bu film, bir bakıma, Western filmlerini andırıyor: Hikâyenin merkezinde başına iş açabilecek de olsa ilkelerinden taviz vermeyen bir başkarakter var” diyen Pullman, gülerek ekliyor: “Ve benim karakterim de aksiyon sekanslarından bazılarında parsayı götürüyor”.
Robert McCall çevresindeki insanlarla bağlantı kurma arzusuyla Chelsea’den ayrılmış, Boston’ın merkezini bir uçtan diğerine bağlayan Massachusetts Bulvarı üzerindeki bir siteye taşınmıştır. Komşularıyla iyi ilişkiler kurmuş ve aynı sitede bekâr annesiyle birlikte yaşayan Miles adındaki bir ergene akıl hocalığı yapmaya başlamıştır.
“McCall genç ve yetenekli Miles’ı görünce, bu delikanlının bocalamakta olduğunu fark ediyor” diyor Richard Wenk ve ekliyor: “McCall onun yanlış çevrelerin içine çekildiğini hissediyor ve Miles için bir baba figürü oluyor”.
Washington ise bu konuda, “McCall ile ergen çocuk arasındaki baba-oğul hikâyesi, Robert’ın ona hayatla ilgili yol göstermesi bana gerçekten cazip geldi. Bu ilişkide bu akıl hocalığını irdeleyerek genç insanlara hitap edebilme fırsatı gördüm” diyor.
Black araya girerek şunları aktarıyor: “Denzel bir gün beni aradı ve ‘Bu film aslında bir baba ile oğul hakkında. Robert McCall’un baba olmayı öğrenmesi gerekiyor. Miles’a kendi evladım gibi davranmalı ve onu yönlendirmeliyim. Filmin özünde bu var; bunu gözden kaçıramayız; Antoine bunu gözardı edemez; Richard bunu gözardı edemez, sen bunu gözardı edemezsin!’ dedi”.
Washington sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu ilişki McCall’un alt hikâyesinin bir parçası. Hayatına pek kimseyi almamış, aldıklarını ise kaybetmiş. Dolayısıyla, önce bu çocuğu hayatına alma konusunda kararsız ama sonunda alıyor”.
Miles rolünü eleştirmenlerin dikkatini ilk olarak Oscar ödüllü Moonlight’la çekmiş olan Ashton Sanders üstlendi.
“Ashton ayaklarımızı yerden kesti” diyen Blumenthal, bu konuda şunları söylüyor: “Okumaları çok gerçekçi, yalın ve samimiydi. Rolü Ashton’a vererek, uzunca yıllar göreceğimiz bu muhteşem, genç ve yeni aktörü kapmış olmakla kalmadık, Denzel’ın karakteriyle sahici ve özgün bir ilişki kurulmasını sağladık. Ve bu iki kelime –sahici ve özgün– film hakkında konuştuğumuz her gün Antoine Fuqua’nın kullandığı sözcüklerdi”.
Sanders’ın rol hakkındaki görüşleri şöyle: “Miles iyi bir çocuk ama yavaş yavaş potansiyel olarak kendisi için tehlikeli bir yaşam biçimine yönelmeye başlıyor. Olumlu bir yönlendirmeden yoksun, İşte McCall ona bunu sağlıyor. İlk filmde, McCall yaşadığı toplum içinde bir kurtarıcıydı; sanırım şimdi aynı şeyi Miles için yapıyor, onu kurtarıyor”.
McCall, –eski amiri ve nasihatçisi– Susan’ı öldüren kişilerden intikam almaya başlayınca, bir zamanlar kendisine en yakın insanlarla, eskiden ait olduğu ajan timinin üyeleriyle yeniden irtibata geçer. Wenk bu konuda şu açıklamayı yapıyor: “Onlar son derece yetenekli beş kişilik bir ekiptiler ve görevleri yurtdışında yüksek değerli hedefleri öldürmek ya da kaçırmaktı. Bunlar yeryüzündeki en yetenekli suikastçiler. Robert McCall diğer dört kişiyle birlikte o timin bir üyesiydi. Fakat eşini kaybettikten sonra artık bu işi istemediğine karar verdi ve bir araba bombası patladığında, bu fırsatı timden ayrılmak ve dünyanın onu ölü kabul etmesi için fırsat bildi”.
Ne var ki, McCall’un sahte ölümünden sonra, diğer dörtlü için hayat devam etti. Onlara ne oldu? Wenk açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “Filmdeki teknik danışmanlarımız SAS ve Deniz Komandoları; hepsinin hikâyesi aynı. İçlerinden biri, ‘Bizi öldürmemiz için eğitiyorlar ama bu eğitimi geri almıyorlar. Peki, ne yapalım? Özgeçmişimize ne yazalım? Suikastçi mi?’ dedi’.”
Blumenthal ise, “Bu bir tür kardeşlikti” diyor ve ekliyor: “Çoğu insanın kaldıramayacağı şeyler gördüler ve yaptılar. Bu yüzden de, bu beş adam birbirleri uğruna ölmeye istekliydiler”.
Washington için, McCall’u grubun kalanından ayırmak elzemdi. Blumenthal bu konuda şunu söylüyor: “Denzel için McCall’un silah taşıyıp etrafa ateş eden birinden ibaret olmaması önemliydi. Normal bir karanlık operasyonlar ajanından daha zeki olmak istedi. McCall bundan çok üstün; Susan Plummer’ın oluşturduğu ekip elitlerin de eliti”.
Ayrıca, grubun her üyesinin kendine ait bir özelliği vardır. “Sırf diğerleriyle aynı işi yapıyorsunuz diye yeteneklerinizin de aynı olması gerekmiyor” diyor Washington ve ekliyor: “Bütün boksörlerin eğitildiği şekilde eğitilmiş olabilirsiniz ama bu demek değildir ki bütün boksörler dünya şampiyonu olacak”.
Ajan timinin diğer üyeleri ve onları canlandıran aktörler şöyle sıralanabilir: Narcos’taki rolüyle ön plana çıkan Pedro Pascal’ın canlandırdığı York; Jonathan Scarfe’ın (Van Helsing) canlandırdığı Resnik; yıldızı yükselmekte olan aktör Kazy Tauginasın canlandırdığı Ari ve sinemaya yeni adım atan Garrett A. Golden’ın canlandırdığı Kovac.
“Pedro’nun okuması diğerlerinden farklıydı çünkü o, karakterine seçmelerde başka hiçbir adayın yapmadığı bir sıcaklık ve dostluk katmanı ekledi” diyor Blumenthal.
“York –canlandırdığım karakter– ve McCall esasında bir zamanlar ortakmışlar” diyen Pascal, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Onlar çok iyi eğitilmiş, gizemli, elit bir grup hükümet ajanı; hükümetin en gizli silahlarından bir grup. McCall ve karakterim York patlama sırasında beraberler. Ben hayatta kalıyorum, McCall’un ise öldüğü düşünülüyor. York onun öldüğüne inandığı için yedi yıl boyunca yas tutuyor. Aralarında bir dostluk, güven, ortaklık ve akıl hocalığı bağı var. Bunu karakterimin en derin ilişkisi olarak görüyorum”.
Pascal böylesine yüksek oktanlı bir gerilimde Washington’la karşılıklı oynama fırsatı karşısında büyük sevinç duyduğunu belirtiyor: “Bana göre, The Equalizer/Adalet’in inanılmaz cazibesi, çok sıkı bir aktörün çok sıkı bir karakteri canlandırıyor olması. McCall çok iyi eğitimli bir katil ve bu eğitimi ve yeteneğini iyilik için kullanıyor”.
Fuqua ise şunu söylüyor: “Denzel Washington’la karşılıklı oynayacak birilerini bulmak çok zor. Yere sağlam basan ve gözü korkmayacak bir oyuncu bulmak zorundasınız”.
Göz korkusu çok farklı şekillerde olabilir. “Denzel’la daha önceden tanışmıyorduk. Setin ilk gününde, sabah erkenden karavanıma gelip kendini tanıtarak büyük nezaket gösterdi. Çekimlere başlamadan önce bir buçuk saat kadar sohbet etme fırsatı bulduk. Çektiğimiz sahne benim karakterimin McCall’u öldüğünü zannettiğinden beri ilk görüşüydü ve onun ölmediği gerçeğini algılaması gerekiyordu. Denzel o ânı çok güçlü ve dostça bir sarılışla doldurdu çünkü benim, hayatımdaki bu en önemli insanı karşımda görmenin ne anlama geldiğini algılama karmaşıklığını yansıtmadığımı gördü”.
BEŞ ŞİDDETİNDE BİR KASIRGAYI YENİDEN YARATMAK
“Senaryoyu ilk okuduğumda kasırga kelimesini görünce, sahiden mi diye düşündüm, bunun altından nasıl kalkacağım?” diyor Fuqua gülerek.
Senarist Richard Wenk filmin üçüncü perdesinin beş şiddetinde bir kasırga sırasında geçmesini öngördü. Bu konuda şunları söylüyor: “İlk filmde, dört duvarı olan bir mekândaydık. Bu filmde mekânların çok daha büyük olmasını istedik. Bunun üzerine, kahramanımızın bir kasırga sırasında memleketine dönmesi fikri ortaya çıktı. Ve herkes tahliye edilmiş olacağı için, McCall’un hedeflerine yapmayı düşündüğü şeyler sırasında sivil zayiat olmayacaktı”.
Yapım ekibi kasırgayı Massachusetts’in güney kıyılarında yer alan Brant Rock’ın Marshfield semtinde gerçekleştirmeye karar verdi. Burası Boston’a yaklaşık bir saatlik mesafedeydi. Kasırga gündüz saatlerine gerçekleştiği için, bu sekansların kayıtları yapım ekibinin yaklaşık bir ayını aldı.
“Tüm kasabadan yararlandık” diyen Fuqua, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Her yere, mesela arabaların üzerlerine bir şeyler koyduk; dev jet motorlarını sürekli olarak hareket ettirdik; 9-10 metrelik dev tanklarda duvarlara vuran bir dalga oluşturduk; enkazlar havada uçuştu, oyuncular sırılsıklam oldu… Üstelik bir kasırga söz konusu olduğu için güneşi de kullanamazdık. Dolayısıyla, ne zaman güneş çıksa beklememiz gerekti. Fanlar yüzünden diyaloglar duyulmuyordu ama oyuncuların performans sergilemesi gerekiyordu”.
Zorluklara rağmen, Fuqua sekansın olabildiğince çok kısmını kamerayla, gerçek çekimlerle kaydetti. “Görsel efektlerin sizin yakalamayı istediğiniz küçük ayrıntıların hepsini yakalayıp yakalamayacağını bilmiyorsunuz. Yakından bakarsanız, kasabadaki tüm kepenkler çarpıyor ve hareket ediyor; bu tür şeyler için görsel efektlere bel bağlamak istemedim”.
Özel efektler koordinatörü Jeremy Hays ve ekibi kasırganın gerçekçi görünmesinden sorumluydular. Hays şunları aktarıyor: “Gerçek hayatta Brant Rock’ı vurmuş olan Sandy Kasırgasına ait pek çok kayıt izledik. Dalgalar ve rüzgâr hikâyenin bütününün kilit parçalarındandı”. Ekip kendi kasırgalarını hazırlamaya başlamadan önce, YouTube’dan yüzlerce saatlik gerçek kasırga videoları izledi.
“Antoine art arda dalgalar yaratmak istedi. Biz de bu yüzden özel bir sistem geliştirdik. Bu sistem su gülleleri fırlatmaya yarayan topların sürekli olarak doldurulmasına olanak tanıyor” diyen Hays, şöyle devam ediyor: “Bunun yanı sıra, basınç tanklarını doldurmak için 1600 adet CFM hava kompresörü kullandık. Kameranın yerleştiği yere göre farklı yönleri hedef alabilmek için toplamda 24 ayrı top imal ettik”.
Hays ve ekibi rüzgârı yaratmak için de aynı ölçüde güçlü makinelerden yararlandı. “Kasabanın on iki farklı noktasında on iki rüzgâr makinemiz vardı” diyor Hays ve ekliyor: “Elimizdeki en büyük fan, tünelleri temizlemekte kullanılan ve saatte 120 km hızla üfleyebilen, 480 voltluk bir makineydi. Ayrıca, her çekimde 55 galonluk iki üç torba yaprak kullandık ki her tarafta çer çöp uçuşuyormuş gibi görünsün”.
Bunun ardından, görsel efektler de daha geniş enkazları ekleyerek kasırganın tehlikeli görünümünü pekiştirdiler. Görsel efektler amiri Sean Devereaux, “Bu benim Antoine’la beşinci ortak çalışmam. Her sefer bir öncekinden daha iyi oluyor çünkü aramızda özel bir dil oluştu. Ona kendimin akıl ettiği bir şey göstersem, ‘İstediğim şey bu!’ diyor ve onu yaratıyoruz. Artık onun vizyonunu çok iyi anlıyorum ve ekibimiz de çok başarılı” diyor.
Still, Hays ve Devereaux’nun ortak görüşü ise şöyle: “Eğer izleyici bizim işlerimizi asla fark etmezse –mesela sadece finaldeki dövüşe odaklanırsa– kendimizi tatmin olmuş hissedeceğiz.
Pedro Pascal yollarda tekneler yatarken ve dev fanlar doğrudan üstüne üflerken çalışma konusunda gülerek şunları söylüyor: “Oyunculuğum açısından iyiydi! Brant Rock feci görünüyordu ki bu durum sizi hemen içine alıyor. ‘Motor’ dendiğinde, kameraya doğru birkaç adım atarken aklımdaki tek şey fan ve rüzgâr makinesi tarafından yere fırlatılacağımdı. Bana oldukça gerçekçi bir görüntü ve his gibi geldi!”