H.G. Wells 1895’te The Time Machine’ı yayınlamış olmasına rağmen, aynı yıl Lumière kardeşler ilk hareket eden görüntüleri seyirciyle buluşturunca, zaman yolculuğunun sinemaya girmesi biraz zaman aldı. Georges Méliès gibi usta illüzyonistler zaman ve uzayda yolculuk etmekten yararlanmaya başladılar. Ama Fritz Lang, Death’in (Bernhard Goetzke) 19. yüzyılda yaşayan bir kadını (Lil Dagover) Bağdat, Venedik ve Çin’e gönderip hayatının aşkını kurtarmayı teklif ettiği filmi Destiny’yi (1921), Charles Dickens’ın A Christmas Carol (1843) ve D.W. Griffith’in Intolerance’daki (1916) fikirlerden ilham alarak yaratmıştır.

Dagover yolculuğunda rüyaları araç olarak kullanırken, oyuncu Harry Myers da Mark Twain’in A Connecticut Yankee in King Arthur’s Court adlı fantastik kitabını uyarlayan Emmett J. Flynn’nin 1921 yapımı filminde kendisini Camelot’da bulur. On yıl sonra Will Rogers, David Butler’ın uyarladığı filmin sesli versiyonunda yerini alır. Walter Forde’un yönettiği Time Flies’ında (1944), Felix Aylmer’in zaman makinesi Time Ball’ı Elizabeth İngiltere’sine inmesine kadar sinemada zaman yolculuğu pek ele alınmadı.

Üç yıl sonra Kane Richmond, John Merton’ın Time Top’ına binip 200 yıl geriye gidip Spencer Gordon Bennet ve Thomas Carr’ın serisi Brick Bradford’da belirince Hollywood harekete geçti. Tabi bunlar 1960’da George Pal, Well’in 802,701’ını yapması, Eloi ve Morlocks’un gelecekteki dünyayı göstermesinden önceydi. Franklin J. Schaffner’ın Planet of the Apes’i (1967) ve Luis Buñuel’in The Milky Way’inden (1968) ilham alınarak yapılan The Twilight Zone, Doctor Who ve Star Trek ile zaman yolculuğu televizyonda kendine yer buldu.

Blockbuster döneminde ise her şey değişti, ancak James Cameron’ın The Terminator’ü (1984) ve Robert Zemeckis’in Back to the Future’ı (1985) akla daha yatkın olanlardı. Sonradan yapımcılar konuya yenilik katmak için arayışlara başlayıp tekrarlar ve paradoks gibi konuları buldular. Bazıları özgürce yolculuk yaptı, bazılarıysa isteksizce dolaştı. Birkaçı da bilinmezliğin derinlerine inmeğe çalıştı, ama çoğunluk aklı çok yormadan izletmeyi tercih etti.

Bağımsız filmler (La Jetée, 1962), komediler (Bill & Ted’s Excellent Adventure, 1989), hicivler (Groundhog Day, 1993), bilmeceler (Donnie Darko, 2001), nostaljik fanteziler (Midnight in Paris, 2011), korkular (Looper, 2012) ve çizgi romanların (X-Men: Days of Future Past, 2014) haricinde, radarın dışına çıkmış birçok zaman yolculuğunu anlatan önemli filmler var.

Time Flies (1944)

Time Flies (1944)

Yönetmen: Walter Forde

İkinci Dünya Savaşı sırasında Gainsborough’un yapımcılığını üstlendiği filmde, İngiliz Tommy Handley ve Felix Aylmer kendilerini Elizabeth döneminde, Amerikalı göstericiler Evelyn Dall ve George Moon’un şirketinde bulurlar.

Sanat yönetmeni John Bryan ve efekt ustası Jack Whitehead metalik küre şeklinde zaman makinesini yaratıp ekranda tarih yazsalar da hikayesi orijinalliğini biraz kaybetmiş durumda. Bruce Bairnsfather’ın çizgi romanından uyarlanan filmde, Thomas Bentley’nin Old Bill ‘Through the Ages’inde (1924) asker Syd Walker, siperdeyken ıstakoz yemesinin ardından Merrie England’a dönerken bir halüsinasyon görür. Ancak, Shakespeare (Austin Leigh) de Kraliçe Elizabeth (Gladys Ffolliott) gibi Hamlet’ten sıkılınca Dall, Romeo and Juliet’in balkon sahnesini yazmasında Bard’a (John Salew)  yardım eder.

Je t’aime je t’aime (1968)

Je t’aime je t’aime (1968)

Yönetmen: Alain Resnais

New York Times eleştirmeni Manohla Dargis, 1968 yapımı bu film için 2014’te şunları söylemişti: “Sinema bir zaman makinesidir ve Resnais, Last Year at Marienbad’den Muriel ve daha nicelerine kadar kendisini kanıtlamış bir zaman yolcusudur.”

Uzay, zaman ve hafıza hepsi Resnais’in değindiği önemli noktalardır ama kurgucu Albert Jurgenson ve Colette Leloup’un titizlikle ele aldıkları kübist yaklaşımı da filminde benimsemiştir. Resnais, Stan Lee’ye İngilizceyi Marvel çizgi romanlarından öğrendiğini ve fantastiğe olan ilgisini de Claude Rich’in zaman makinesiyle yolculuk yapmasıyla gösterdiğini söylemiştir. Ancak, zaman makinesi arızalanır ve Rich, Olga Georges-Picot ile evliliğindeki en önemli anında hapsolur.

Slaughterhouse Five (1972)

 Slaughterhouse-Five (1972)

Yönetmen: George Roy Hill

Cannes’da jüri ödülü kazanmasına rağmen, George Roy Hill’in Kurt Vonnegut’ın kitabından uyarladığı film sürekli Alain Resnais’in Je t’aime je t’aime’iyle kıyaslanır ve de Mike Nichols’ın Joseph Heller’ın Catch-22 kitabından uyarlama filminin yerine konur.

Senarist Stephen Geller ve editör Dede Allen görselliği harfi harfine kullanarak, orta yaşlı gözlükçü Billy Pilgrim’i (Michael Sacks) yaratıp zamanda sıkıştırdıktan sonra anılar ve kaderle sarsarlar. 1945’te inşa ettiği Dresden’de mezbahasına dönen Billy ve Montana Wildhack (Valerie Perrine), Tralfamadore adlı gezegenden gelen uzaylılar tarafında kaçırılıp hayvanat bahçesine getirilirler. Guillermo del Toro’nun filmi tekrardan çekeceğine dair söylentiler etrafta dolaşıyor ama bu versiyonunu yeniden incelemekte fayda var.

The Amazing Mr. Blunden (1972)

The Amazing Mr. Blunden (1972)

Yönetmen: Lionel Jeffries

Yönetmen Lionel Jeffries, Antonia Barber’ın The Ghosts isimli romanında uyarladığı zaman kayması hikayesine sahip filmde, iki çocuk bir yüzyıl geriye giderek zaman gezgininin kardeşlerini kurtarmak için görevlendirilirler.

Pinewood’un 1918 yılındaki Camden Town’ın göründüğü açılış sahnesinde, Lynne Frederick ve Garry Miller kardeşler, anneleri Dorothy Alison’a teklif edilen Langley Park’daki bekçilik görevinde ona eşlik ederler. Ama sahne 1818’e geçer Frederick ve Miller, Rosalyn Landor ile Marc Granger’ı Diana Dors ve David Lodge’un alçak entrikalarından korumaya çalışırlar.

Tomorrow I'll Wake Up And Scald Myself With Tea (1977)

Tomorrow I’ll Wake Up and Scald Myself with Tea (1977)

Yönetmen: Jindrich Polák

Jindrich Polák, Stanislaw Lem uyarlaması Ikarie XB-1 (1963) filmiyle tanınır. Ancak bu Josef Nesvadba’nın 8 Aralık 1941’de Adolf Hitler’in sığınağında yaşanılanlara yer verdiği kısa hikâyesinden, harika bir senaryo yaratılarak ortaya çıkan sonuç ilgiyi hak ettiriyor.

Hem kadın düşkünü pilot Karel Bures’a, hem de korkak mucit ikizi Jan’a hayat veren Petr Kostka kargaşanın ortasındadır. Ancak Karel’ın boğazına ekmek kaçınca, Jan kendisini Nazilerin Führer’e sundukları hidrojen bomba planının içinde bulur. Efektler biraz pürüzlü olsa da Karel Zeman’ın bilim kurgu klasiklerinin varisi konumundadır.

Time after Time (1979) poster

Time after Time (1979)

Yönetmen: Nicholas Meyer

Nicholas Meyer ilk yönetmenlik denemesini, Karl Alexander’ın yayınlanmamış romanına dayanarak Karındeşen Jack ve H.G. Wells arasındaki yüzyıl geçişine yer verir. Tarih hatası ve saçmalıklarla dolu olması dışında, Wells (Malcolm McDowell) 1893 Londra’sında yemekte arkadaşına icadını göstermek üzereyken, cani doktor Leslie John Stephenson (David Warner) zaman makinesini çalar ve 1979’da San Francisco’ya gelerek polisten kaçar.

Bu hareket ve şiddetle eğlenen (90 yıl önce bir ucubeydim. Şimdi… Bir amatörüm.) Stephenson’ın geriye dönüp adaletle yüzleşme gibi bir isteği yoktur. Wells ise onu takip eder ve banka memuru Amy Robbins’a (Mary Steenburgen) ilgi duymaya başlar. Ancak, alışılmışın dışına çıkarak romantik komedi unsurları koyup bomba etkisi yaratsa da film, bilim kurgudaki yerini korur.

Les maîtres du temps (1982)

Les Maîtres du temps (1982)

Yönetmen: René Laloux

Stefan Wul’ın 1958 yılında çıkardığı The Orphan of Perfide isimli romanından uyarlanan bu animasyon, zaman yolculuğunu anlatır. Jean ‘Moebius’ Giraud’ın tasarladığı Fantastic Planet’den (1973), René Laloux çokça ilham almıştır.

Yellow Submarine (1968) ve Star Wars (1977) ile benzerlikler barındıran filmde, uzay kaptanı Jaffar, dev eşekarıları tarafından öldürülen arkadaşının oğlu Piel’i kurtarmak için Perfide’a gider. Jaffar aracı Double Triangle 22’yu, dostu Silbad ile yol arkadaşları Yula ve Jad’ı almak için yönlendiğinde, yolculardan Prens Matton ve kardeşi Belle bu işe çok kızarlar. Ama Gamma 10’in yüzsüz melekleriyle ve korsanlarla karşılaştıklarında güvenlerini kazanırlar.

The Navigator: A Medieval Odyssey (1988)

The Navigator: A Medieval Odyssey (1988)

Yönetmen: Vincent Ward

Vincent Ward sanat için önemli olan Bosch, Bruegel ve Grünewald’dan ilham aldığı gibi sinemanın önemli isimleri Ingmar Bergman ve Andrei Tarkovsky’den de etkilenmiştir. Aynı zamanda esprili ve zeki olan bu maceraperest zaman yolculuğu, Jean-Marie Poiré’ın Les Visiteurs’ına (1993) öncülük etmiştir.

Sanat yönetmeni Sally Campbell ve sinematograf Geoffrey Simpson önemli ölçüde katkıda bulunurlar. Connor (Bruce Lyons), kardeşi Griffin’in (Hamish McFarlane) 9 yaşındaki hali ve diğer dört yol arkadaşı ile 1348’de Cumbria’dan modern Auckland’a geçerek köylerini Black Death’den korumak için harekete geçerler.

Alman otobanında yolda kaldığından ve Werner Herzog’un orada film yapmanın zor olduğunu bahsettiğinden beri Ward, bu fikri aklında oluşturmuştu.

Timecrimes (2007)

Timecrimes (2007)

Yönetmen: Nacho Vigalondo

Birkaç zaman yolcusu Family Guy’ın Stewie Griffin’inden daha çok aksilik yaşamıştır. Fakat senarist-yönetmen Nacho Vigalondo’nun paradoks ve paralel evrenlere yeni bir karmaşa ve çok yönlülük katan bu ilk filminde Karra Elejalde, Stewie’den daha iyi olduğunu kanıtlar.

Elejalde bahçesinde dürbünle bakarken çıplak bir kızı (Bárbara Goenaga) görmesinin ardından, yandaki ormanlık alanda yüzü bandajlı biri tarafından saldırıya uğrar ve bilim adamı Vigalondo’nun zaman kapsülünde kendisini bulur. Ama 90 dakika geriye dönerken Elejalde, bir takım olaylara şahit olur. Sinema nadiren bu zaman tekrarlarını net bir şekilde aktarır, ama Avustralyalı ilk zaman yolcusu Hugh Sullivan, yakın zamandaki Vigalondo’nun Primer’ı (2004) ve Last Year at Marienbad’e (1961) benzeyen The Infinite Man (2014) ile karşılaştırıldı.

Safety Not Guaranteed (2012)

Safety Not Guaranteed (2012)

Yönetmen: Colin Trevorrow

İlk olarak 92’de Backwoods Home Magazine’de yayınlanan, John Silviera’nın zaman yolcusuna yoldaş aranıyor ilanı, 15 yıl sonra senarist Derek Connolly ile hayata geçirildi. Ancak, Connolly ve yönetmen Colin Trevorrow, “döndükten sonra ücreti alacaksınız”, “kendi silahlarınızı getirmelisiniz” ve “bu daha önce sadece bir kere yaptım” gibi muzip cümleler içeren garip bir masaj almış, Pacific Northwest çalışanı Mark Duplass’ı araştırmak için görevlendirilen çaylak gazeteci Aubrey Plaza’yı olayın içine çekerler.

Plaza’nın küstah muhabiri Jake Johnson ve eski sevgilisi Jenica Bergere arasında bir aşk hikâyesi oluşur. Plaza geriye gidip annesinin ölümcül araba kazasını önleyebileceğine inandığında bir değil tam iki hayatı değiştireceğini görür.

Çeviri: İrem Naz Güvel

Kaynak. bfi.org.uk

blank

Öteki Sinema

Öteki Sinema editörleri Prometheus'un David'i gibi... Siz uyurken bile, hoşunuza gidecek yazıları buluyor, itinayla hazırlıyor ve yayına sunuyor. Öteki Sinema çalışıyor!

1 Comment Leave a Reply

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Beyazperdenin En Tehlikeli Öksüzleri!

Semra Uygun beyazperdenin en tehlikeli öksüzleri ile ilgili bir dosya
blank

Zombiler Hakkında Bilinmesi Gereken 20 Şey

Öteki Sinema yazarı Semra Doll, bu sefer beyin yiyen bir