Yapım Bilgileri
Vampirler ile Lycan’lar arasındaki binlerce yıllık savaş, “Underworld: Awakening”de 3 boyutlu olarak nefes kesiyor. Ünlü efsanenin imzası hâline gelmiş olan aksiyon ve kargaşayı yeni bir düzeye taşıyan “Underworld: Awakening” ünlü Vampir savaşçısı Selene’i (Kate Beckinsale) bugüne kadarki en çetin rakibiyle karşı karşıya getiriyor, üstelik tam da Selene, uğruna savaştığı her şeyi değiştirecek, şok edici bir sırrı yeni öğrenmişken.
Selene ile insan-Lycan melezi sevgilisi Michael’ın “Underworld: Evolution”da Vampirlerin atası Marcus’u ortadan kaldırmasının üzerinden 15 yıl geçmiştir. Aradan geçen zamanda, insanoğlu gerek Vampir gerek Lycan klanlarından haberdar olmuş ve her iki türü de ortadan kaldırmak için seferberlik ilan etmiştir. Bu soykırım sürecinde ele geçirilen Selene on yıldan fazla bir süre sonra uyanır ve kendini Antigen’deki gizli bir laboratuarda tutsak bulur. Antigen Vampirleri ve Lycan’ları yaratmış olan virüse karşı bir aşı geliştirme amacı güden güçlü bir biyo-teknoloji şirketidir.
Michael’ın öldüğü haberi Selene’i çok üzse de, dondurulmuş şekilde geçirdiği zaman zarfında Michael’dan olan kızı Eve’i (India Eisley) doğurduğunu öğrenmek bu acıyı gölgede bırakır. Kendi ve çocuğu için sığınacak bir yer ararken, Selene kendini, bir zamanlar gururlu oluşlarıyla tanınan türdeşlerinin soyunun neredeyse tükenmek üzere olduğu, sağ kalanların ise yeraltına çekildiği bir dünyada bulur.
Geriye kalan klanlar tarafından dışlanan Selene, genç Vampir David’in (Theo James) desteğiyle, hem kendini hem çocuğunu yok etme planları yapan gizli güçleri içinde barındıran Antigen’e karşı kanlı bir intikam savaşına girişir. Geleneksel düşmanları Lycan’lar bir kez daha egemenliği ele geçirmişken, Selene bile, Underworld tarihindeki en yırtıcı rakibi olan, genetiğiyle oynanarak güçlendirilmiş üstün-Lycan karşısında güçsüz gibi görünmektedir.
Yapım Hakkında
Yarattıkları mega hit seri Underworld’ün dördüncü filmi için, yapımcılar Tom Rosenberg, Gary Lucchesi ve Richard Wright ile serinin yaratıcısı Len Wiseman, muazzam bir risk alarak zaten uluslararası düzeyde son derece başarılı olan yapımı yenilediler ve yeniden yarattılar: Yapımcılar Vampir ve Lycan karakterlerin soyları tükenme noktasına gelene dek avlandıkları, insanın egemen olduğu, çağdaş bir dünyaya taşırken, 3 boyutlu son teknolojinin heyecanını da bu karışıma eklediler.
Total Recall’un yeniden yapımı gibi yakın vadeli projelerini askıya alan serinin yaratıcısı Len Wiseman bu kez yönetmen koltuğuna oturmamayı seçti ama yapımcı olarak katkılarını sürdürdü ve olağanüstü hikayenin akışına fikirleriyle ilham verdi. Lakeshore Entertainment’ın başkanı Gary Lucchesi, “Len, Selene ile Michael’ın çocuk yaptıkları bir senaryo hayal etti. Filmin çıkış noktası buydu. Len’in katkıları olmaksızın böyle bir film yapmak mümkün olmazdı. Yapım tasarımından senaryonun yazımına, oyuncu seçimine kadar her aşamaya dahil oldu” diyor.
Underworld destanının ilk iki filminde rol almış olan Kate Beckinsale, Vampir Ölüm Taciri Selene olarak bir kez daha serideki yerini alıyor. Uzun süren bir tutsaklık dönemine son vererek kaçan Selene, insanların gerek Vampir gerek Lycan klanlarının kökünü başarılı bir şekilde kurutmak üzere olduklarını görür.
“Bu, ‘Underworld: Evolution’da sonlanan hikayenin devamı niteliğinde” diyor filmin yönetici yapımcısı David Coatsworth ve ekliyor: “Selene’i modern dünya bağlamına koymak ve insanlarla etkileşmesini sağlamak filmdeki iki önemli yenilikten biriydi. İkincisi ise Selene’in ergenlik çağında bir kızının olduğunu keşfetmesi. Bu durum Selene’in gelişimine yepyeni bir boyut ekliyor ve geleceğe uzanma ihtimali sunuyor”.
‘Underworld Evolution’ın bitiminden 15 yıl sonrasında başlayan “Underworld Awakening” hikayeye yeni karakterlerle birlikte yeni kurallar da getiriyor. “Bana kalırsa, serinin hayranları daha önce izlediklerinden daha aksiyon yüklü ve bir ölçüye kadar daha şiddet dolu bir Underworld görecekler” diyor Lucchesi ve ekliyor: “Selene bu filmde her zamankinden daha sert. Şiddete daha meyilli. Bu çok güçlü ve dramatik hikayede oyunculuklar da olağanüstü. Daha önceki filmlerde çıtamızı yüksek tutmuştuk ama bu filmi bence izleyiciler gerçekten ilginç bulacaklar”.
Getirilen yenilikler filmi mitolojik geçmişinden alıp, bilimkurgu aksiyon gerilimin dünyasına sokuyor. “Hikaye bizim geçmişimiz, şimdimiz ya da geleceğimizde geçmiyor. Hikaye bu üç zamansal dönemin kendine özgü versiyonunda geçiyor” diyor Lakeshore’dan Richard Wright. Serinin önde gelen ismi Wiseman bu kez filmi yönetmeye müsait olmadığı için yapımcılar yeni yapımın başına geçecek kişiyi bulmak için yoğun bir arayışa girdiler. “Underworld serisine ilgi duyan bir dizi genç yönetmen üzerinde düşündük. Bu grup içerisinde İsveçli yönetmenler Måns Mårlind ve Björn Stein de bulunuyordu” diyor Lucchesi ve ekliyor: “Bu ikilinin ortaklaşa yönettiği, Storm adında, gerçekten ilginç bir yapım vardı ki bu film bize göre Underworld’den büyük ölçüde etkilenmişti”.
Wright ise bu konuda şunları söylüyor: “Daha önceki filmlerini izlediğimizde kadın kahramanın nasıl oluşturulacağını, filmin nasıl çekileceğini, kamera hareketlerini, renk paletini, kısacası her şeyi anladıklarını görebildik. Sonra, bize bu filmin neye benzemesi gerektiğini gösteren ayrıntılı bir sunum kitabı verdiler. Bu arkadaşların partiye çok renk katacakları böylece anlaşıldı”.
Daha önce hem bireysel olarak hem de ayrı ayrı yönetmenlik yapmış olan Mårlind ve Stein çocukluktan beri tanışıyorlar. Aralarında oluşmuş olan esrarengiz bağ, birlikte en etkili şekilde çalışmalarına, üstelik her gün dönüşümlü olarak yönetmenlik koltuğuna oturmalarına olanak tanıyor. “Çekimlerden önce yazı tura atarız. Genellikle Måns kazanır ama buna pek de kazanmak denemez. Yazı turayı kazanırsanız, ilk gün siz yönetirsiniz ve ilk günler tam bir kaostur” diyen Stein, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Måns yönettiğinde, ben onun kankası olurum. Hep yanında yer alıp, onu desteklerim’. Şovu o yönetir ve oyuncularla, kameralarla, akla gelebilecek her şeyle ilgili kararı o verir. Benim orada olma amacım, oyuncu seçimiyle, yapım tasarımıyla, görsel efektler ya da benzeri bir şeyle ilgili acil olmayan soruları ele almaktır”.
İkili, her gün dönüşümlü olarak yönetmenlik yapmanın kendilerine muazzam bir avantaj sağladığını hissediyor. “Enerjimizi toplamak ve sonraki güne hazırlanmak için zamanımız oluyor” diyor Mårlind ve ekliyor: “Bütün gün yangın söndürmeniz gerekmeyince, zihniniz daha berrak oluyor ve büyük resim hakkında daha çok düşünebiliyorsunuz”. Yöntemleri kulağa çok sıradışı gelse de, filmin oyuncuları ve yapımcıları ortaya çıkan sonucun büyük destekçisiler. Beckinsale, “Dönüşümlü çalışmaları sayesinde, kendi sıraları konusunda inanılmaz heyecanlı kalabiliyorlar. Asla bitkin düşmüyorlar. Ben bir yönetmenle evliyim, dolayısıyla bunun nasıl perişan edici bir tempo olduğunu biliyorum. Her zaman 50 tane insan size soru sorar. Ortağınız bu soruları cevaplıyorsa, siz oyuncularınıza ve yapmakta olduğunuz çekime odaklanabiliyorsunuz” diyor.
Yönetmenler seriyi yaratmak için ortaya konmuş tüm çalışmalardan fazlasıyla haberdar oldukları için projeye büyük saygı duyuyorlardı. “Filmler güçlü, ilginç ve iyi geliştirilmiş bir mitolojiye sahipler ki onların hayranı olma nedenimiz de bu” diyen Mårlind, şöyle devam ediyor: “Burada aşk gibi, hayatta kalma ve ölüm gibi evrensel temaları işliyoruz. İşin bu kısmını çok ciddiye alıyoruz ama bir yandan da çok havalı şeyler olup bitiyor. Seriyi öne çıkaran şey, performansların ve görsel stilin başarılı bir karışımı ki bu bizim hoşumuza giden bir şey. Biz kendimizi sadece görsel yönetmenler ya da sadece oyuncu yönetmenleri olarak görmüyoruz. İkisini de seviyoruz”.
Stein’e göre, ikilinin birinci kaygısı, bir yandan geçmişin en iyilerini korurken, bir yandan da beyaz perdeye yeni, zorlayıcı öğeler taşıyabilmekti. “Olaya balıklama daldık çünkü harika bir senaryoydu” diyor Stein ve ekliyor: “Filmin konsepti aslında önceki filmlerden bir parça uzaklaşıyor, dolayısıyla ince bir çizgi üzerinde yürüyoruz. ‘Underworld Awakening’ bugünde, bizim dünyamızda geçmiyor. Bu zorlu bir işti çünkü yeni bir dünya yaratmamız gerekirken, bu dünyanın üzerine Underworld damgasını da vurmamız ve seriye sadık kalmamız şarttı”.
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Len Wiseman’la bol bol konuştuk ve kendisi Underworld mitolojisine neyin uyup neyin uymayacağı konusunda çerçeveyi belirlememizde bize çok yardımcı oldu. Tüm yeni durumlar tamamen farklı bir ortamda sunuluyor. Dolayısıyla, süreç sırasında da pek çok karar vermemiz gerekti ki bu eğlenceliydi”. Kurtadamların ve Vampirlerin zamandan bağımsız arketipleri olduğu gibi kaldı. “Vampir, hepimizin seksi ve karanlık yanı” diyor Mårlind ve ekliyor: “Ama bir de, yıkıcı güç olan kurtadam yanımız var”.
Stein’a göre ise en büyük değişiklik güç dengesinde: “Vampirler ilk kez mazlum konumundalar, dolayısıyla, arka çıkmak istediğiniz bir azınlık oluyorlar. Bir insanı kolayca öldürebilirler ama tüm insanlığı öldüremezler. Bence serinin hayranları için heyecan verici olan, Underworld evrenini genişletecek, mitolojide daha derine inmemizi sağlayacak bir adım atıyor olmamız”. Bunun olmasına yardım edecek birçok yeni karakter mevcut. Bunlar arasında yenilgiye uğrayıp yeraltına inmiş bir Vampirler topluluğu ve Selene’in kızı (17 yaşındaki India Eisley’nin canlandırdığı) Eve de bulunmaktadır. Eve’in Vampir-Lycan melezi oluşu onu henüz keşfedilmemiş güçleri olan, nitelikleri bilinmeyen biri yapar. “Eve bir Vampir ya da bir Lycan değil. O hem ilk Lycan-Vampir melezi hem de Alexander Corvinus’un soyundan gelen son kişi. Bu durum da onu hem Lycanlar hem de Vampirler arasında istenmeyen kişi yapıyor” diyor Eisley.
Underworld mitolojisindeki bir başka gelişme de Lycan ırkının evriminde asırlık düşmanlarıyla dengeleri altüst edecek bir bölünmenin yaşanmasıdır. “Artık üç farklı tür var” diyen Lucchesi, bunu şöyle açıklıyor: “Gerilemiş, zar zor hayatta kalan Lycan’lar yeraltına inmek zorunda kalmış. Kötü beslenme sorunu yaşıyorlar. Bunlar yırtıcı, adeta zombileşmiş Lycan’lar. Bir de, daha önceki filmlerde gördüğümüz normal Lycan’lar var”. Ama en kayda değer gelişim üstün-Lycan’ın doğuşudur. “Bu yepyeni bir yaratık” diyor yapımcı ve ekliyor: “Üstün-Lycan devasa bir yapıya sahip. Boyu 3,5 metre ve yaklaşık 550 kilo ağırlığında. Daha geniş bir göğsü, daha uzun kolları ve biraz daha kısa arka bacakları var; önceki Lycan’lardan daha çok gorillaya benziyor. Şimdilik bu türün tek örneği var ve bu yaratık her daim öfkeli gibi görünüyor. Arabaları sağa sola fırlatıyor, duvarlara delikler açıyor ve Selene’den de pek hoşlanmıyor”.
Mårlind yeni yaratığı “Lycan türünün nihai örneği” olarak niteliyor ve şunları söylüyor: “O, insanoğlunun deneylerinin bir ürünü. Kurtadamların aşil tendonu olan gümüşe karşı dirençli olduğunu öğreniyoruz; yani onu durdurmak neredeyse imkansız”. Burnett ise şunu ekliyor: “Underworld karakterlerinde şiirsi bir şey var. Oyuncular büyük çoğunlukla dil konusunda çok yetenekliler. Onlara ve canlandırdıkları karakterlere yüksek bir anlatım gücü vermek istedik”.
“Underworld Awakening”de yapım ekibi hem serinin hayranlarına hitap edecek hem de daha önce Underworld destanını deneyimlememiş izleyicilerin dikkatini çekecek bir hikaye yaratma amacı güttüler. “Bence önceki filmleri beğenip yenisine gelen insanların bekledikleri bazı şeyler, görmek istedikleri bazı gelenekler var” diyor Coatsworth ve ekliyor: “Ama aynı zamanda yeni bir şeyler de görmek istediklerini düşünüyorum. Bu durum iki yönlü bir zorluk getiriyor. Bir yandan oyunun kurallarına sadık kalmak, bir yandan da hikayeye yeni bir boyut katmak zorundaydık”. Coatsworth filmin her iki düzeyde de başarılı olduğuna, ayrıca heyecanlı ve eğlenceli bir yapım olarak kendi başına ayakta duracağına inanıyor: “Bu filmi takdir etmek için önceki herhangi bir Underworld filmini izlemiş olmanıza gerek yok. Bana kalırsa, aksiyon filmlerini ve 3 boyutlu yapımları seven yeni bir grup, filmin en büyük izleyici kitlesini oluşturacak”.
Yapım ekibi, Selene ve Michael’a bir kız çocuğu vererek, serinin ömrünü geleceğe taşımayı umut ediyorlar. “Gerek Selene gerek Eve ölümsüz oldukları için, kim bilir neler olacak” diyor Wright ve ekliyor: “Bin yıl beraber olabilirler”.
Bir Sonraki Nesli Keşfetmek
İlk iki Underworld’ün hayranları aktris Kate Beckinsale’in korku uyandıran Avcı Vampir Selene rolüyle geri dönüşüne kuşkusuz çok sevinecekler. Lucchesi bu konuda, “Kate’le tekrar çalışmayı gerçekten istedik. Bazen yıldızlar mükemmel bir uyum içinde gökyüzüne sıralanırlar. Bu da öyle bir dönemdi” diyor. Beckinsale ise rolü tekrar kabul etmeden önce o bildik siyah lateks kıyafetin içine girme konusunu iki kez düşündüğünü itiraf etmekle birlikte, “Ama benim açımdan hayatımı değiştirmiş bir roldü, dolayısıyla ona büyük sevgi besliyordum. Bir karakteri bu kadar uzun süre takip edebilmek heyecan verici. Ender bulunan bir fırsat” diyor.
Lakeshore Entertainment’ın başı ve CEO’su Tom Rosenberg, Beckinsale’in dönüşünden büyük mutluluk duyduğunu dile getiriyor: “O, Selene; ve Selene de Underworld’ün kalbi ve ruhu. İlk filmdeki ilk sahneden itibaren mükemmel bir havası var”.
Sette, aktrisin, Selene’i Underworld destanının ikonlaşmış bir figürü hâline getiren becerilerinin hiçbirini yitirmediği anlaşıldı. Mårlind parmaklarını şıklatarak, “Kate, Selene’e böyle dönüşebiliyor” diyor ve şöyle devam ediyor: “O sırada gülüyor olabilir, ama aksiyon onu çağırdığında, silahlarını çekiyor ve sizi öldürecekmiş gibi duruyor. Selene’le doğrudan bir bağlantısı var ki bu muhteşem bir şey. Bir yönetmen için, karakterine bu kadar yakın birinin olması şahanedir”. Aktris, gerçek bir sinema yıldızına dönüşmesini sağlayan karaktere ve efsaneye geri dönmenin kendisi için çok eğlenceli olduğunu ifade ediyor: “Yeni bir ortamda, Selene için farklı türde problemlerin olduğu bir hikayeyi, orijinal filmi yaratan kişilerle birlikte hayata geçirmek heyecan vericiydi. Hepimiz yepyeni bir açı istedik ve sanırım bunu başardık”. Selene için en tedirgin edici değişiklik bir kızının olduğunu öğrenmektir. “Birden bire neredeyse yetişkinliğe erişmiş bir çocuğunun olduğunu öğrenmek bir şok, özellikle de çocuğun babası vefat etmişken” diyor Beckinsale ve ekliyor: “Selene’in sindirmesi gereken çok şey var. Onun bir anda yumuşak ve anaç olduğunu söyleyemem ama yeni ve farklı bir korumacılığa bürünüyor”. Asırlardır süren ömrü boyunca kimseye karşı sorumlu olmayan Selene kızına yavaş yavaş kucak açabiliyor” diyen ortak yazar J. Michael Straczynski, şöyle devam ediyor: “Bu durum, onun başka bir yönünü ortaya çıkarıyor. Önceki filmlerde, Selene ağırlıklı olarak kötü adamlara karşı savaşmaya odaklanmıştı. Onlara karşı savaşırken, şimdiki gibi, biri için savaşmıyordu”.
Çocuk, Selene karakterini pek çok olasılığa açıyor ve karakterin önceki filmlerdekinden farklı olarak duygusal bazı anlar yaşamasına imkan tanıyor. Wright, “İlk kez, Selene’de belli bir zaaf görüyoruz. Eve’le etkileşimi önceki Selene’e hiç benzemiyor. Selene normalde çok soğuktur ve yüreğini hiçbir şey yumuşatamaz. Kimseyi sevmez, o bir ölüm makinesidir. Sonra birden, bir kız çocuğu annesi oluyor” diyor. Beckinsale ise Eve’in varlığının zaten benzersiz olan hikaye akışına yeni bir boyut kattığına dikkat çekerek, “Başrolünde özellikle iç gıcıklayıcı ya da nesneleşmiş olmayan bir kadının bulunduğu fazla film serisi yok. Bence Selene’in anne olmasının en güzel yanlarından biri bu ve beraberinde getirdiği çatışmalar”.
Yeni oyuncu India Eisley, şimdi ergenlik çağında olan Eve’i canlandırıyor. Eve’in hayatı, annesini esir tutan biyo-teknoloji şirketinin laboratuarında denek olmakla geçmiştir. “Underworld Awakening”le ilk kez büyük bir rol üstlenen Eisley, yapımcıların dikkatini ağırbaşlı olgunluğu ve olağanüstü güzelliğiyle çekti. “India’nın egzotik bir havası var” diyor Lucchesi. “Ayrıca, Kate’in kızı olarak da bütünüyle inandırıcı. Seçmelere ilk gün katıldı ve bir daha ondan iyisini görmedik”. Eisley rolü kıyasıya bir mücadelenin sonunda kazandı; bu belki de şov dünyasına dayanan köklerinin bir uzantısıdır. Rosenberg, “India muhteşemdi. Büyüleyici annesi Olivia Hussey’yi Zefferelli’nin ‘Romeo and Juliet’inden hatırlıyorum. Dolayısıyla, India’yı bulmak çok heyecan vericiydi” diyor.
Filmde, bir Lycan saldırısından kurtulmak için rutubetli bir yeraltı koridoruna saklanmış olan Eve’i, Selene ve David bulur. “Eve bütün hayatını Antigen’de bir laboratuar faresi gibi geçirmiş. Melez formundayken kaçıyor ama ne yapması gerektiğini bilmiyor çünkü daha önce dışarı hiç çıkmamış. Gerçek dünyaya çıktığında ise büyük bir şok yaşıyor” diyor Eisley. Eve tam bir tezatlar yumağı, diyen genç aktris, onun güçlü yeteneklerinden habersiz olduğunu ve ilk kez deneyimlediği her şeyden korktuğunu sözlerine ekliyor: “Eve hem gerçekten sert, hem de kırılgan. Çoğu ergen gibi, aşırı duyguları var, ama onunkiler daha yoğun. İçinde kontrol edemediği, birbiriyle çatışan dürtüler var; bunlar, büyük bir kısıtlamadan başlayıp tamamen hayvansıya doğru gidiyor”.
Serinin uzun zamandır hayranı olan Eisley, “Underworld Awakening”in hikayeye getirdiği değişiklikleri takdirle karşıladığını belirtiyor: “Hem Kate’i yeniden hikayeye döndürüş, hem de yeni karakterler ekleyiş biçimleri gerçekten harika. Tüm hikaye akışlarını doğal bir şekilde birleştirdiler. Kate benim en sevdiğim aktrislerden biri ve tam da tahmin ettiğim gibi çok tatlı bir insan. Onunla çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum”.
Seriye yeni katılan isimlerden bir diğeri de Vampir David rolündeki Theo James. David, Selene’i aramaktadır çünkü onun şöhreti insan saldırılarına karşı savaşması için David’e ilham kaynağı olmuştur. “David için, Selene bir tür efsane” diyor James ve ekliyor: “O süper seksi bir Vampir ama aynı zamanda bir kaya kadar sert. David onun hayatta olabileceğini duyduğunda, onu aramasına hiçbir güç engel olamaz”. David ve babası Thomas’ın önderliğindeki topluluğu, insan saldırılarından kurtulmak için yeraltına çekilmişlerdir. Ama David harekete geçmek için yanıp tutuşmaktadır. “Senaryo gerçekten güçlü” diyen James, şöyle devam ediyor: “Pek çok karmaşık kan bağı, aile ilişkileri, intikam ve bir de soykırım yönü var. Karakterimin tam olarak nereden geldiğini, bu tarihin içinde nerede yer aldığını öğrenmek için çok yoğun bir çalışma içine girdim. Måns ve Björn’le David’in nerede doğmuş olabileceği, ne zaman dönüşmüş olabileceği gibi şeyleri konuştum”. David, Selene dünyada tek bir türdeşinin bile kalmadığından endişe ettiği bir sırada karşılaştığı ilk Vampirdir. David, onu kendi gizli topluluğuna götürür, ama David’in babası, Selene ile Eve’i geri çevirmek ister. “Adil olmak gerekirse, Selene’in Vampir ataları öldürmek ve çeşit çeşit sorun yaratmak gibi bir ünü var” diyor Beckinsale ve ekliyor: “David bir bakıma onun kurtarıcısı oluyor. Daha önce kimse Selene’in yanında olmamıştı”.
Thomas karakterini oynama kararı Dance için kolaydı. Sayısız televizyon ve sinema yapımında rol alan, son olarak da “Alien 3”de Clemens ve HBO’nun hit dizisi “Game of Thrones”da Tywin Lannister olarak karşımıza çıkan deneyimli aktör bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Kızım serinin bir hayranı. Bu rolü kabul etmezsem benimle bir daha konuşmayacağını söyledi. Oturmuş bir seriye katılmak herhangi yeni bir filme dahil olup, yeni bir karakter yaratmaktan hiç de farklı değil. Seride sürekliliği sağlayan tek unsur Kate Beckinsale’in canlandırdığı Selene karakteri”.
Beckinsale’e göre de, değişiklikler filmi açıyor ve Underworld’ün dışına çıkartıyor: “Gerçekten harika bazı oyuncuların canlandırdığı gerçekten harika bazı karakterler var. India son derece yetenekli ve Theo da gerçek bir cevher. Stephen ve Charles çok tanıdık bir tınıyla, filme yeni bir şeyler katıyorlar. Onların önceki filmlerde Vampir atası Viktor’u canlandıran Bill Nighy’ye benzer bir karizmaları var. Bu filmdeki her şey seriye yeni bir entrika ve tehlike boyutu daha katıyor”.
“KARANLIKLAR ÜLKESİ” nin Yeni Vizyonu
“Underworld Awakening” Vampir ve Lycan’ları insan dünyasının soğuk ışığına çıkarırken, yapım ekibi Underworld’ün fanteziye dayanan Eski Dünya’sını Selene’in kendini içinde bulduğu çağdaş medeniyetten farklılaştırmak istediler. Vancouver B.C.’de çekim yapan ekip şehrin modern siluetinden, şehri çerçeveleyen vahşi doğadan ve kasvetli atmosferden fazlasıyla yararlanabileceklerini gördüler. “Vancouver film yapmak için harika bir şehir” diyor Coatsworth ve ekliyor: “Filmimizdeki Avrupa şehrinin bir uzantısını yaratarak onu geleceğe taşıma çabamız doğrultusunda Vancouver’ın gerek çağdaş gerek eski unsurlarına kucak açtık”. Vancouver’ın nemli ve kasvetli caddeleri yapım ekibinin yaratmak istediği, ütopik olmaktan çok uzak geleceğin karanlık ve ıslak atmosferini sağladı. Modernist mimari ise filmdeki isimsiz büyük şehir için ilham kaynağı oldu. “’Underworld’ bizim dünyamız değil” diyor Mårlind ve ekliyor: “Orasının Moskova, New York ya da Roma olduğunu söyleyemezsiniz. Orası Karanlıklar Ülkesi. Bu bizim için çok cazipti çünkü yeni fikirler irdeleyebildik”. Yönetmen şöyle devam ediyor: “Etrafınıza bakarsanız, çok sert betonarme mimari türleri göreceksiniz. Bu, Budapeşte gibi bir yerin çok gotik tarzından bütünüyle farklı, ama irdelemesi son derece eğlenceli; çok cool bir his veriyor”.
Yapım ekibi filmin hayali şehri için Sovyet dönemindeki Doğu Avrupa binalarından esinlenmiş bir siluet yarattılar. Yapım tasarımcısı Claude Paré bu konuda şunları söylüyor: “Brütalizm olarak bilinen mimari stil özellikle yaratmak istediğimiz görüntüydü. Brütalizm, Komünist dönemde egemen stildi. İşlevsel, süssüz ve düz olarak tanımlanabilecek bu stilde yapılar simetrik formlarda dökülmüş gri, yalın beton bloklardan oluşur. Vancouver’da, bu profile uygun, mimar Arthur Erickson tarafından tasarlanmış pek çok bina var. Bunlardan bir kısmını kullanma imkanı bulduk: Filmin kilit mekanlarından biri olan Antigen’in merkezi olarak kullandığımız Simon Fraser Üniversitesi de bunlar arasında yer alıyordu”.
LIDAR adı verilen lazer teknolojisi sayesinde, yapım ekibi, Vancouver’ın siluetini yönetmenlerin istekleri doğrultusunda yeniden şekillendirdiler ve esasında “Underworld Awakening”in insan dünyası için baştan sona yeni bir şehir yarattılar. Filmin yönetici yapımcısı ve görsel efektler amiri James McQuaide, coğrafi açıdan tanınamayacak çağdaş bir şehre tamamen orijinal bir siluet yaratmak için LIDAR’ın hacim geometrisini kaydetme becerisinden yararlandı. McQuaide bunu şöyle açıklıyor: “Vancouver’ın dört bir yanında farklı binalar taradık ve sonra bu görüntüleri kompozit bir fotoğraf oluşturmak üzere bir araya getirdik. Vancouver’ı iyi biliyorsanız binaları tanıyabilirsiniz ama şehir manzaramızın haricinde, bunlar yan yana yer almıyorlar. Boşluğun gerçek geometrisini kaydettiğimizde, gerçekte orada olan şeyi yeniden yarattık. Bunlar veri olduğu için, özel bir açıya bağlı kalmadık. Dolayısıyla, kamera sanal boşlukta serbestçe hareket edebiliyor”.
Yapım tasarımcısı Paré Vampir topluluğu için mağaramsı bir ev yarattı. Soyları tükenme noktasına gelene dek avlanan Vampirlerden küçük bir grup, dev bir hidroelektrik santralinin altını kendilerine sığınak yapmışlardır. “Vancouver’ın kuzeyinde, şehre yarım saat mesafede muhteşem bir hidroelektrik santrali vardı” diyor Wright. Sığınak daha önceki zamanlardan kalma tarihi bir yer; içinde eskiden sahip oldukları lüks yaşamdan kalma eski eserler var. “Her şey sırılsıklam ve küflü” diyor Paré ve ekliyor: “Burada koyu sarının tonları, kahverengi, koyu yeşil ve bol miktarda siyah kullandık”. Mårlind ise burasının şehrin sert geometrisiyle tam bir tezat oluşturduğunu belirtiyor ve, “Vampir dünyasının, eski, duyumsal ve yuvarlak olmasını istedik. Burasının ana rahmini çağrıştıran bir yanı var çünkü Selene için filmin temalarından biri bu”.
Gerek sığınağın gerek Antigen’in içinin çekimler için özel olarak inşa edilmesi gerekti. “Vancouver’da çok sayıda plato var. Bu sayede şehre yayılıp, setleri farklı yerlerde inşa etme olanağı bulduk” diyen Wright, şöyle devam ediyor: “Vancouver ayrıca çok sayıda son derece yetenekli set inşaatı ustasına sahip ki bu da çok işimize yaradı. Bir yanda Ortaçağ havasında bir in, diğer yanda Antigen için beton ve camdan çok yüksek teknolojili bir yer yaratıyorduk. Bu ikisinin bütünüyle farklı ayrıntıları var”.
Selene’in ikonlaşmış kostümünün en ufak ayrıntısına kadar yeniden yaratılması gerekiyordu. Bu görevi üstlenen Oscar adayı kostüm tasarımcısı Monique Prudhomme şunları söylüyor: “Onu kostümünün içinde ilk kez gördüğümde, geri döndü diye düşündüm! Bu kostümün zorluğu, öncekilerle aynı hissi ve rahatlığı sağlayacak kumaşı bulmaktı. Kostümün dikimi çok basit ama doğru yapmak da çok önemli. Lateks kıyafet askıda hiç cazip durmaz ama Kate çok güzel ve atletik olduğu için, kıyafeti dolduruyor ve şahane gösteriyor. Kostümündeki incelikı, nakışlı ve baskılı deri korsede yatıyor. Bu adeta onun zırhı gibi”. Aktrisin görkemli görüntüsünü tamamlayan kıyafet ise üzerindeki büyük ‘ölüm taciri paltosu’ydu. “Omuzlarında, önünde ve kollarında ince nakışların bulunduğu deri bir palto bu” diyor tasarımcı ve ekliyor: “Bu palto onun hareketlerine hem ‘ses efekti’ katıyor hem de görünümünü Vampir geleneğini uygun hâle getiriyor”. Kostümü ilk kez üzerine giymenin eve dönme hissi yaşattığını söyleyen Beckinsale, “Sadece sesi bile onu özel kılıyor. Başlangıçta bu kostüm beni oldukça ürkütmüştü, ama şimdi ona güveniyorum. Aslında hiçbir şey olmasa bile bana yardımcı oluyor” diyor. Özel efektler makyaj uzmanı Todd Masters, ilk Vampir-Lycan melezi olan Eve için özgün bir görsel konsept yaratmakla görevlendirildi. “Bu göreve layık görülmek gerçek bir onurdu” diyor Masters ve ekliyor: “Teknoloji ve artistik teknik o kadar hızlı gelişti ki çıta çok yükseldi. Eve melezi birçok gelişim geçirdi. India’nın içini görmek çok önemliydi. Bu dinamik dönüşümü yaşadığında onun sadece bir canavar olmadığını anlamak önemli. Bol miktarda performans görmek istedik. Ona gerçekten çok havalı dişler, kontakt lensler ve inanılmaz yakut tırnaklar hazırladık”.
Eisley ayrıntılı makyajın kendi için karakteri tamamladığını belirtiyor ve, “Tek kelimeyle bayıldım. Çok büyük ve sık Lycan dişlerim, kan kırmızısı, çok gösterişli ve uzun tırnaklarım oldu. Kontakt lensler siyah ile buz mavisinin benzersiz bir karışımı çünkü Eve safkan Vampir ya da safkan Lycan değil. Lensler çok rahattı ama tırnaklar çok canımı yaktı. Parmaklarıma yapıştırıldıkları için sanki tırnaklarım sökülecekmiş gibi hissettim; yani pek keyifli değildi ama görüntüsü harikaydı!”
“Underworld Awakening” yeni karakterler ve yeni bir ortam sunmanın yanı sıra, seride yeni bir aksiyon düzeyine de ulaşıyor. Wright bu konuda, “İlk filmde gerçek bir bütçemiz yoktu. Başarılı olmasını sağlayan şey, atmosferi, hikayesi ve oyunculuklardı. Bu filmde ise şu ana kadarki en fazla kablolu çekimi gerçekleştirdim. Selene’in çitlerin üzerinden atladığını, inanılmaz sıçrayışlar yaptığını göreceksiniz. Çıta o kadar yükseltildi ki sanırım biz de oyunumuzu üst düzeye taşıdık” diyor. Underworld’e dublör koordinatörü olarak başlayan Brad Martin, bu kez ikinci birim yönetmeni olarak görev yaptı. “Brad, Underworld serisini en iyi bilenlerden biri. Filmin ikinci birim aksiyon sekanslarında yönetmen olarak yer alması bizim için büyük şanstı” diyor Lucchesi ve ekliyor: “Kendisi ayrıca Kate’in yakın arkadaşıdır, dolayısıyla Kate’ten oldukça etkileyici bazı hareketleri yapmasını isterken rahattı. Kate büyük ölçüde kendi dublörlüğünü yaptı çünkü Brad onun kendini rahat hissetmesini sağladı”.
Martin’e filme hazırlanması ve bu büyük yapım için gerekli numaraları ve araç gereci hazırlaması için on hafta verildi. Kendisi, “Bir miktar araştırma yapmak ve tasarım hazırlamak için bazı şeylere ihtiyacımız vardı. En kapsamlı AR-GE çalışmasını üstün-Lycan için yaptık. Bütünüyle BYG olan bu devasa yaratıkla insanlar nasıl etkileşim kuracaktı?” diyor. Martin’e göre, Beckinsale’in rol için fazla antrenmana ihtiyacı yoktu: “Kate’in geri dönebilme yeteneği inanılmaz iyi. İlk ‘Underworld/Karanlıklar Ülkesi’ için onunla bir ay boyunca haftada üç kez antrenman yaptık ve o gerçekten çok çalıştı. Ama o zamandan bu yana 10 yıl geçti. Ona sette bir şeyler gösterdiğimizde, önce biraz paslıydı ama bir iki provadan sonra eski hâline dönüverdi. Aynı tavrı geri getirdi”. Aktris ise bazen kendini yeterli hissetmediğini ama Martin ve ekibine güvenebileceğini bildiğini söylüyor: “Karakteri çok iyi tanıdığım ve çok kapsamlı antrenmanlar yapmış olduğum için, bir bakıma bisiklete binmek gibiydi. Bazı şeyleri yapamayacağımı düşündüm ama sonra bir de bakmışım ki duvara koşarak tırmanıyorum… gerçekten eğlenceliydi!”
Martin filmin yüksek kalibreli aksiyon sekanslarının tasarım ve uygulamasında çok etkili oldu. Wright bu konuda, “Brad sadece dublörleri hazırlamakla kalmıyor; kendisi tüm aksiyon sekansını bir araya getirmede muazzam yetenekli” diyor.
Underworld’ün görsel açıdan dinamik, aksiyon yüklü ve son derece stilize görünümü, serinin gelişiminde 3-B’yi mantıklı bir adım hâline getirdi. Yönetmenler, görüntü yönetmeni, stereografikçisi (üç boyut çizeri) ve Görsel Efektler ekibi, 3-B’yi bir hile olarak değil, daha gerçek, daha güzel görüntüler elde etmek için bir araç olarak kullanma konusunda hemfikir oldular, tıpkı standart çözünürlükten yüksek çözünürlüğe geçişte olduğu gibi. “Görüntü olarak bu film seriye son derece sadık” diyor Lucchesi ve ekliyor: “Aynı renk paletini ve stili kullandık. Güzelliği ve zarafeti açısından çok benzer bir his veriyor. En büyük farkı ise 3-B olarak çekilmiş olması”. Film yeni RED Epic kameralarla çekildi. Bu kameraların olağanüstü 5K (5 bin) çözünürlüğü HD’nin yaklaşık beş katı. “Dolayısıyla, inanılmaz bir görüntü kalitesi sağlıyorlar” diyor filmin tüm 3-B konularında danışmanlığını yapan ve kaydedildiği sırada stereoskopik görüntüleri denetleyen stereografikçisi Kasimir Lehto ve ekliyor: “Gerçekten çok berrak ve net”.
Wright ise 3-B’nin her zamankinden daha yaygın olduğunu ama çoğu yapımcının, daha basit olduğu için, post prodüksiyon sırasında boyutlama yöntemini tercih ettiğini belirtiyor ve, “Piyasadaki birçok canlı aksiyon filmlerinden farklı olarak, biz tüm filmi stereoskopik 3-B ile çektik. Çok fazla zaman alan, çok zor bir iş ama filmin her sahnesini özel efektli hâle getiriyor”. Yapımcıya göre, bu işlem insan beynini de post-prodüksiyon boyutlamasından farklı etkileyen bir görüntü yaratıyor: “Çok daha gerçek görünüyor. Farklı uçakları alıp, farklı vurgularla sunmak kadar göz alıcı görünmeyebilir. Ama bu tür çekimde, iki kamera insanın iki gözünü taklit ediyor, dolayısıyla sizi duygusal ve zihinsel açıdan etkileyen bir şey görüyorsunuz”. Lehto’nun yorumu ise şöyle: “İzleyici stereoskopik 3-B çekimi seyrederken, psiko-fiziksel bir tepki oluşuyor. Bu şekilde alınan görsel bilgi, gerçek hayatta çevremizdeki dünyadan görsel bilgiyi alış şeklimizle aynı olduğu için, vücut beyne gerçekliğin deneyimiyle tutarlı sinyaller gönderiyor. Bu nedenle, ‘Underworld Awakening’deki Lycan’lar süper korkutucu olacak!”
Film ekibi filmin finali için teknolojiyi daha da üst bir düzeye taşıdılar. Finalde Selene ve küçük bir grup destekçisinin üstün-Lycan’la kıran kırana mücadelesi yer alıyor. “RED üreticilerinden bizim için 3-B’de daha hızlı oranda çekim yapabilen bir kamera üretmelerini istedik” diyen James McQuaide, sözlerini şöyle sürdürüyor: “O ana dek, saniyede sadece 72 kare çekebiliyorduk. RED yetkilileri bizim isteğimize öncelik tanıma nezaketini gösterdiler ve saniyede 120 kare çekmemize olanak tanıyan ön-alfa bir ürün gönderdiler. Bu kameralar gerçek bir filmde ilk kez kullanıldı. Bence insanlar farkı fark edecekler. Yaptığımız denemeler olağanüstüydü”. Lucchesi görsel açıdan böylesine nefes kesici bir canlı aksiyon 3-B film görmediğini söylüyor: “Filmlerin çoğunda çok fazla BYG var. Bu filmde ise çok fazla canlı aksiyon vardı ki bu da onu görsel açıdan iyi göstermekte zorluk yaratıyordu. Buna rağmen, yeni RED Epic kameralar ile görüntü yönetmenimiz Scott Kevan ve yapım tasarımcımız Claude Paré’nin ilham dolu katkıları ve Len Wiseman’ın başlangıçtaki vizyonu ortaya benzersiz güzellikte bir 3-B film çıkardı”.