2006 → CHILDREN OF MEN (Alfonso Cuaron)
Doğal kaynakların tükenmesi üzerine insanların birbirini nasıl yediğini gösteren, dünyayı çöl olarak gösteren filmlerin sayısı bir hayli fazla. Kaynaklara hiçbir şey olmasa da insanlığın tükenişini gösteren Children Of Men için formülü ters yüz ediyor diyebiliriz. Roman uyarlaması olan film, kısırlıktan etkileyici bir kıyamet çıkarıyor. Bütün bu karamsarlığın ve çatışmanın ortasında eline silah bile almayan bir kahramanın varlığı filmin emsallerinden daha da ayrılmasını sağlıyor. Yine de gerilimli aksiyon sahneleri vadediyor film. Biri dört dakikalık pusu, diğeri yedi dakikalık çatışma olmak üzere iki uzun kesintisiz, sürekli çekimli aksiyon sahnesi, “anlatılmaz yaşanır” kalibresinde, unutulmaz bir gerilim yaşatıyor. Büyük Umutlar’da istediğini bulamayan, Azkaban Tutsağı’yla bence en iyi Harry Potter filmini çekse de adı serinin büyüklüğü içerisinde kaybolup giden yönetmen Alfonso Cuaron, bu filmle resmen “ben de varım” diyor.
Bu filmi Öteki Sinema yazarı KAAN ÇAPULESKU seçti.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
BONUS → THE FOUNTAIN (Darren Aronofsky)
Darren Aranofsky farklı türlerde değişik meselelere eğilen incelikli bir filmografi inşa ediyor. Aronofsky’nin anaakım içinde meşhur isimlerle ve dev bütçelerle Hristiyan teolojisine aykırı filmler çekebilmek gibi bir başarısı olduğunu da kabul etmek lazım. “The Fountain” üç ayrı çağda yaşanan üç ayrı hikayeyi merkeze alıyor. Eşini kurtarmak için kansere çare arayan onkolog Tommy’nin, Hayat Ağacı’nı bulmakla yükümlü İspanyol askeri Tomas’ın ve astronot Tom’un hayatları olağanüstü bir şekilde kesişiyor. Bu benzersiz sinema deneyiminin 2000’li yılların en çok haksızlığa uğrayan bilimkurgusu olduğunu düşünüyorum. Bunu da anlatısında o bilindik Eski Ahit-Yeni Ahit çizgisine yer vermemiş olmasına bağlıyorum. Bu nedenle lobiler devreye girdi ve bilimkurgu romanı şeklinde tasarlanmış filmde güncel bilgilere dayalı mantık hatası bulmaya çalışan eleştirmenler filmi biçmeye çalıştı, yarışmalar, festivaller görmezden geldi ama aradan geçen onca zamana rağmen “The Fountain” (Kaynak) dağ gibi ayakta duruyor. Yel kayadan ne koparır?
Bu filmi Öteki Sinema yazarı ERTAN TUNÇ seçti.[/box]