Sam Raimi’nin 1981 yapımı kült olmuş hit korku filmi The Evil Dead’in sabırsızlıkla beklenen yeni uyarlaması “Evil Dead/Kötü Ruh”ta, bir ormanın uzak bir köşesindeki kulübe, 20’li yaşlarındaki bir arkadaş grubunun eski bir iblisi uyandırmasıyla kan gölüne döner. Genç ve yeni bir oyuncu kadrosu barındıran “Evil Dead/Kötü Ruh” ünlü orijinalinin tüm heyecanı ve keyifli dehşetini bir dizi şok eden yeni sürprizlerle birleştiren, izleyenin kanını donduracak bir film.
Yaşadığı kayıp ve bağımlılık yüzünden hayatı altüst olmuş genç bir kadın olan Mia (Jane Levy) zorlukları atlatmasına yardım etmeleri için ağabeyi David (Shiloh Fernandez) ve onun kız arkadaşı Natalie (Elizabeth Blackmore) ile çocukluk arkadaşları Olivia (Jessica Lucas) ve Eric’ten (Lou Taylor Pucci) kendisiyle birlikte aileden kalma rüstik kulübeye gitmelerini ister. Mia oraya vardıklarında, arkadaşlarının önünde törenle son zulasını da yok ederek, bir daha uyuşturucu kullanmamaya yemin eder.
İçeri girdiklerinde ise, terk edilmiş kulübeye birilerinin izinsiz girmiş olduğunu anlarlar. Kiler içleri doldurulmuş düzinelerce hayvanla çevrelenmiş, iğrenç bir mabede dönüştürülmüştür. Eric orada bulduğu eski bir kitaptan çok etkilenir. Kitabın gizemli içeriğine kendini kaptıran genç adam ondan bölümleri yüksek sesle okurken yaratmak üzere olduğu dehşet verici sonuçlardan tamamen habersizdir.
Mia uyuşturucu krizinin gitgide kötüleşmesi yüzünden dağılmaya başlar ve oradan kaçmaya çalışır; ancak gördüğü korkunç bir imgelem yüzünden geri döner. Kulübedeki davranışları o kadar şiddetli bir hâl alır ki arkadaşları onu bağlamak zorunda kalırlar. Dışarıda kopan tehlikeli fırtına yüzünden kulübede mahsur kalan gençler, sırayla birbirlerine cephe almaya başlarlar. Saldırganlıklarının şiddeti an be an artarken, David’in hayal bile edilemeyecek bir seçim yapması gerekir.
“Evil Dead/Kötü Ruh”un başrollerini Jane Levy (“Suburgatory”), Shiloh Fernandez (Red Riding Hood), Lou Taylor Pucci (Carriers), Jessica Lucas (Cloverfield) ve Elizabeth Blackmore (Legend of the Seeker) paylaştı.
Fede Alvarez senaryosunu Rodo Sayagues’le birlikte yazdığı bu filmle yönetmenliğe adım attı. Filmin yapımcılığını Rob Tapert (30 Days of Night), Sam Raimi (Spider-Man serisi) ve (aynı zamanda ilk filmde oyuncu ve ortak yapımcı olarak yer alan) Bruce Campbell; yönetici yapımcılığını Nathan Kahane (Hope Springs, The Grudge), Joe Drake (Hunger Games, Juno), J.R. Young (The Possession) ve Peter Schlessel (Drive); ortak yapımcılığını ise Nicole Brown (The Possession, 50/50) ve Matthew Leonetti, Jr. (The Possession, The Amazing Spider-Man) gerçekleştirdi. Filmin yapım sorumluluğunu Sally Campbell üstlendi. “Evil Dead/Kötü Ruh”un görüntü yönetimi Aaron Morton (“Spartacus: Vengeance”), yapım tasarımı Robert Gillies (Bridge to Terebithia), kurgusu Bryan Shaw (“Spartacus: Vengeance”), kostümleri Sarah Voon (“Mercy Peak”), orijinal müziği Roque Baños (Intruders), saç ve makyaj tasarımı Jane O’Kane, protez makyaj tasarımı ise Roger Murray’in imzasını taşıyor. Filmim oyuncu seçimlerini CSA’den Mandy Sherman ve Sari Knight gerçekleştirdi. Filmin süresi 90 dakikadır.
YAPIM HAKKINDA
1981’de, The Evil Dead kapalı ve açık sinemalarda gösterime girdiğinde, sinema seyircisini dehşete düşürmenin ve izleyicileri ikiye bölmenin yanı sıra, yönetmen Sam Raimi, yapımcı Rob Tapert ve aktör Bruce Campbell’in kariyerinin de başlangıcını oluşturdu. Parti yapmak için uzak bir orman kulübesine giden beş arkadaşın kazayla korkunç karanlık güçleri serbest bırakmasını konu alan The Evil Dead, bir kült klasiği ve milyonlarca hayranın korku filmi deneyimine adım attığı film olarak yaratıcılarını bile şaşırttı.
Üç amatörün kısıtlı bir bütçeyle hâlâ tüm zamanların en korkunç filmlerinden biri kabul edilen The Evil Dead’i yaratmasından bu yana geçen 30 yıl içinde filmin fanatik izleyici sayısı büyümeye devam etti. Raimi, Tapert ve Campbell filmi yeniden yapmayı birkaç yıldır tartışıyordu. “The Evil Dead’i yaparken çabamız bir sonraki günü çıkarabilmekti. Sonradan iki bölümü daha çekilen başarılı bir seri olacağını hayal bile edemezdik” diyor Tapert.
Yeni film “Evil Dead/Kötü Ruh” bugüne dek yapılmış en özgün ve başarılı korku filmlerinden The Evil Dead’in cesur bir yeni yorumu. Raimi, Tapert ve Campbell’ın yapımcılığını üstlendiği “Evil Dead/Kötü Ruh” 21. yüzyılın teknolojisi ile klasik ve en güzel korku öğelerini birleştirerek yeni nesil sinema seyircisini dehşete sürüklemeye hazır.
Raimi dördüncü film yapma fikrine sıcak bakan ilk isimdi: “Beyaz perdede bu kez yüksek kaliteli görsellik ve müthiş bir akustikle tekrar anlatılmayı hak eden harika bir hayalet hikayesi olduğunu yürekten hissettim. İlk filmi 16 milimetreyle çekmemiz gerekmişti. Ayrıca ses de monoydu çünkü bırakın 5+1 surround sistemi, stereoya bile paramız yetmemişti. Film sadece altmış kopya falan basılmıştı, dolayısıyla çok az sinemada seyirciyle buluştu. Sınıflandırılmadığı için sadece belli yerlerde büyük ekran gösterildi. Bu yüzden de insanlar filmi ya videodan ya da DVD’den izlediler. Beyaz perdede gösterildiğindeyse görüntü ve ses kalitesi düşüktü”.
Öte yandan, Campbell ise aynı malzemeyi yeniden kullanmaya en az meyilli olan kişiydi. “Hayranları Freddy ve Jason’ı ve diğer tüm sevilen korku filmi karakterlerini tekrar tekrar izlediler. Bir film daha yapılması için talep vardı” diyen Campbell, şöyle devam ediyor: “Ama elimde elektrikli testere, üzerimde gömleğimle etrafta daha kaç yıl koşturacağım? Bunun bir zaman aşımı olmalı”.
Raimi ise orijinal filmin yeniden yorumunun genç bir sinemacı için harika bir araç olacağını hissettiğini söylüyor: “Bu, kamp ateşi etrafında nesilden nesle anlatılan ve zamanla gelişen bir hayalet hikayesi”.
Bu kez hikayeyi anlatan kişi yönetmen Fede Alvarez. Raimi, “Fede harika bir sinemacı” diyor ve ekliyor: “Benim hayalet hikayemi, eşsiz bir ses ve görüntüyle, beyaz perdede, her zaman olması gerektiği gibi daha önce görülmemiş biçimde yeni nesle anlatan kişinin o olmasını istedim”.
Alvarez sinema sahnesine 2010 yapımı kısa filmi Panic Attack’le adım attı. Uruguay’ın başkenti Montevideo’nun dev robotların saldırısına uğradığı, beş dakikalık, son derece yaratıcı bir gerilim olan Panic Attack, YouTube’da şu ana kadar 7 milyon kez izlendi ve bir anda sinema sektörünün dikkatini çekti.
Raimi ile Tapert, hızla yayılan söz konusu kısa filmin çok sayıdaki hayranları arasındaydılar. Bu kısa metrajlı çalışmayı, Ghost House Pictures bünyesinde, korku-gerilim türüne büyük katkı sağlamış olan Nathan Kahane ve Joe Drake’le birlikte uzun metrajlı bir filme dönüştürmesi için genç yönetmenle hemen anlaşma imzaladılar.
“Fakat çoğu zaman olduğu gibi, o proje uzadı” diyen Tapert, şöyle devam ediyor: “Sam, Fede’nin büyük bir destekleyicisi olduğu için, onu ‘Evil Dead/Kötü Ruh’a dahil etmeyi önerdi. Fede senaryoyu da ortağı Rodo Sayagues’le birlikte yazmayı çok istedi. Bu amaçla tam kapsamlı bir sunum yaptı. Bize filmde Bruce’un karakterini yeniden kullanmak zorunda olmadığımızı gösterdi. Bruce böylece bunu yeni bir proje olarak görebildi ve yapım nihayet hız kazandı”.
Alvarez ile Sayagues yapımcı ortaklara The Evil Dead için şaşırtıcı bir yeni yorum sundular. Üstelik bu yorum hem orijinal filmin özüne sadıktı hem de yeni karakterlerle birlikte hikayede incelikli değişiklikleri beraberinde getiriyordu. Yönetici yapımcı J. R. Young, “Bruce, Rob ve Sam bu sunumda kendilerininkine benzer bir ruh gördüler. Fede ve Rodo bir ‘Evil Dead’ filmi yapmanın neler gerektirdiğini anlamışlardı. Ayrıca, filmi kendilerinin yapmayı da başarmışlardı” diyor.
Yazar-yönetmen Alvarez her zaman öncelikli amacının mümkün olan en korkunç filmi yaratmak olduğunu belirtiyor: “Sunumunu yaptığım film benim için ilk kez 12 yaşında izlediğim filmdi, The Evil Dead’di. Bu film daha önce gördüklerime hiç benzemiyordu ve çılgın bir evrende geçiyordu. Yeniden yaratmak istediğim hava işte buydu ki hepimiz de bu fikir üzerinde hemen anlaştık”.
Alvarez şöyle devam ediyor: “Kendimizi tek bir şeye adamıştık: Orijinale dair gerekli ve zamandan bağımsız olanları koruyup, geri kalanını güncellemeye. Çok yakın bir arkadaş grubunun güvenli olması gereken bir yerde bulunmaları fikrini koruduk. Oraya vardıklarında ise birbirlerini öldürmeye çalışıyorlar. Bana göre, bu çok korkutucu bir düşünce, bir zombi filminde yabancıların sizi tehdit etmesinden çok daha ürkütücü. En iyi arkadaşlarınız bir bir size cephe alıyor. Duvarlar üzerinize geliyor. Orijinalin büyüsü kısmen buydu ve aklımdan hiç çıkmadı”.
Hangi öğelerin güncelleneceği ise işin en zor kısmıydı. Yönetmen, bağımlılığından kurtulmaya çalışan Mia adlı genç kadını filmin merkezine oturttu. Bu konuda şunları söylüyor: “Uyuşturucu krizleriyle mücadele ediyor ve arkadaşları da ona yardımcı olmaya çalışıyor. Orijinalde, gençler oraya esrar çekip içki içmeye gitmişlerdi ki bu mantıklı çünkü onlar yaşça biraz daha küçüktü. Bizim kulübeye gitmek için başka bir nedene ihtiyacımız vardı. Bence bu, güncel, güçlü bir konsept. Konu aslında uyuşturucu değil, arkanızda bırakmaya çalıştığınız herhangi bir şey. Ve filmin tüm teması bunun üzerine kurulu. Yolu bilmek başka bir şey, o yolda yürümek başka. Tüm karakterler bunun mücadelesini veriyor”.
Tapert konunun körü körüne yeniden yaratılmadan, temel konseptin orijinal Evil Dead filmine bu kadar yakın olmasından etkilendiğini söylüyor: “Hikaye akışı farklı olsa da sonuçta biri kitabı açacak ve kötü şeyler olacak”.
Tapert şunu da sözlerine ekliyor: “Fede işine büyük tutku besliyor. Onu tanıdıkça bu iş için doğru insan olduğunu daha da iyi anladık. Neyin önemli olduğunu biliyor. Bizim yaklaşımlarımızdan hiçbirini kullanmayıp, filme taze soluklu, yeni bir şeyler getirdi”.
“Evil Dead/Kötü Ruh” Fede Alvarez’in ilk yönetmenlik denemesi. “Ancak, birçok nedenden ötürü onun doğru kişi olduğunu biliyorduk” diyen Young ise şöyle devam ediyor: “The Evil Dead onun kanında var. Özel bir şey sunmak konusunda filmin hayranlarına olan sorumluluğumuzun farkında. Panic Attack Fede’nin sınırlı kaynaklarla hakikaten özel bir şeyler yaratabildiğinin bir kanıtı. Sam, Rob ve Bruce’un yaptığı ilk filme dönüp baktığımda, Fede’yle aynı öze sahip olduğunu görüyorum: İzleyiciler için akıl almaz ve ürkütücü bir şeyler yapma arzusu”.
İlk kez sinema filmi çekecek biri olarak, kendisine sunulan işbirliği Fede için bir hayalin gerçekleşmesi gibiydi. Hem kendi özgün projesini yaratmak için muazzam bir özgürlüğe, hem de ihtiyaç duyduğunda Raimi, Tapert ve Campbell üçlüsünün deneyimlerinden yararlanabilme olanağına sahipti. “Bana her zaman destek olmaya çalıştılar ve kendi çılgın bakış açılarını sundular” diyor Alvarez.
Orijinal filmin ekibi otuz yıldan fazladır kendilerinin olan bir şeyden bir adım geri durmaları gerektiğini biliyorlardı ki Alvarez elinden gelen en iyi filmi yapabilsin. “Yardım ettik ama bu bir anne babanın bisikletin üzerinde gitmeye başlayan çocuklarını bırakmaları gibiydi biraz” diyor Tapert ve ekliyor: “Ne kadar çok nasihat olursa olsun, hepimizin bir şeyleri kendi başımıza deneyimlememiz gerekir”.
Raimi senaryonun geliştirilmesinde Alvarez’le yakın bir çalışma içinde olsa da, yönetmene filmi kendinin yapması için özgürlük tanıdığını söylüyor: “Mesela yaklaşımını ve senaryosunu beğendim ama her ikisi hakkında da ona küçük notlar verdim. Hiçbir konuda ısrarcı olmadık çünkü karşımızda harika bir yazar ve harika bir yönetmen olduğunu biliyorduk. Biz yalnızca önerilerde bulunduk. O notları bazen dikkate aldı, bazen almadı, ama yazdığı her taslakta senaryo gitgide daha iyi oldu”.
Raimi şöyle devam ediyor: “Filmin kurgusu için de aynısı geçerli. Karşı çıktığımız bazı şeyler oldu. Bizi bazen dinledi, bazen dinlemedi. Ağır ama emin adımlarla, sanatsal kontrolü ona devrettim çünkü onun vizyonuna saygı duydum”.
Campbell da bunu doğruluyor: “Fede’ye en büyük hediyemiz onu çok yakından kontrol etmemekti. Biz film serisine sadık kalınması için korumak istediğimiz şeylere odaklandık. Gerisi tamamen Fede’nin eseri”.
Filmin yeniden yapılacağı açıklandığında, hayran topluluğunda endişe oluştu fakat yapımcılar konuya olağanüstü hassasiyetle yaklaştılar. “Hayranlar gerçekten önemli” diyor Raimi ve ekliyor: “Orijinal filmin ayakta kalmasının başlıca sebebi, onu videoda keşfedip arkadaşlarına söylemiş olan sadık hayran grubudur. İki devam filmi yapmamıza onlar olanak tanıdı. Aslında, 30 küsur yıl sonra bu filmi yapmamıza da onlar olanak tanıdı. Dolayısıyla, hayranlar her şeydir; ve bence bu film onlara aradıkları şeyi fazlasıyla verecek”.
Ancak, Tapert’a göre, yeni film basit bir yeniden yapım değil, tamamen yeni bir yorum. “Yine beş genç uzaktaki bir orman kulübesine gidiyor ve içlerinden biri ele geçiriliyor. Ancak, bu filmi orijinalinden çok farklı kılan pek çok sürpriz gelişme var. Bu bambaşka bir korku treni”.
Alvarez, kendi adına, orijinalin standardına ulaşmak konusunda baskı hissetmiyor gibi görünüyor: “Benim için en büyük baskı olabilecek en iyi filmi yapmaktı” diyor yönetmen ve ekliyor: “Evet, bir klasiği yeniden yaratıyoruz ama yeni filmde ne yaptığınızın bana göre bir önemi yok. Eski film her zaman var olacak. Yeni filmin var oluşundan ötürü daha iyi ya da daha kötü olmayacak. Önceki üç ‘Evil Dead’ filmi hayranların izlemesi için hâlâ orada olacaklar. Bu sadece yeni bir bölüm. Orijinalin üzerine hiçbir şey yazıyor değiliz—onu yalnızca farklı bir bakış açısıyla ele alıyoruz”.
Alvarez yeniden yapımların kendisine özellikle cazip geldiğini çünkü The Thing ve The Fly gibi, çocukluğunda en sevdiği bazı filmlerin, daha önceki yapımlara dayandığını ifade ediyor: “Ne var ki, orijinallerini hiç duymamıştım. Orijinal ‘Evil Dead’in üzerinden 30 yılı aşkın süre geçti. Bence yepyeni bir izleyici kitlesi için onu yeniden yorumlamanın zamanı gelmişti. Ve hiçbir şeye su katılmadığını görecekler. Bu, sonuna kadar bir korku filmi.”
The Evil Dead ilk gösterildiğinde muazzam bir çatışma yaratmıştı. Dağıtımcı firma filmin aşırı görsel şiddet içermesinden dolayı X-kategorisine gireceğini, dolayısıyla sinema salonlarında sınırlı olarak gösterilebileceğini ön görerek filmi sınıflandırtmamayı tercih etmişti. Tapert günümüzde orijinal film televizyonlarda kesintisiz yayınlansa da, 1981’de izleyicilerin daha önce hiç görmemiş olduğu şeyler içerdiğini söylüyor.
“Harika bir korku filmi yapmak son derece zorlu bir girişimdir” diyen yapımcı, şöyle devam ediyor: “Sam’in deyişiyle, insan ruhunu yakalamak için balıkçı kepçesi kullanmak gibidir. Seyircilerin aklını başından almayı istemelisiniz. Seyircileri şaşırtma becerisine sahip olmalısınız. Onlar bir yana bakarken, diğer yandan üstlerine gelmelisiniz. İllâ birinci sınıf oyunculara ya da en iyi donanımlara ihtiyacınız olmasa da, seyircileri manipüle etme ve yönlendirme arzusuna sahip olmalısınız; üstelik bunu 90 dakikalık dehşet boyunca onlara hissettirmeden yapmalısınız”.
Ve Tapert’a göre, serinin namıma yakışır, gerçekten müthiş, çığır açan bir korku filmi yapmak için, taze soluklu ve yeni olduğu hissedilen bir yöne gitmeleri gerekiyordu: “Seyirci bunun daha önce görmediği bir şey olduğunu hissetmek ister. Korku türü sürekli olarak gelişiyor ve çocukluğumuzda gördüğümüz şeyler artık o kadar korkutucu gelmiyor”.
Tapert orijinal filme gönderme yaparak, “Christian Science Monitor’da [Hıristiyan Bilim Gözcüsü] şöyle bir başlık gördüğümü hatırlıyorum: ‘Tam Anlamıyla İhtiyacımız Olmayan Bir Film’. Umarım bu film de seyirciye aynı ölçüde çarpıcı gelir. Yeni filmimiz oğlumun bir korku filminde görmek istediklerini sunuyor ki oğlum şimdiye dek oldukça çok şey gördü. Bu korku trenine binmek isteyenlere umdukları her şeyi vereceğiz” diyor.
“‘Evil Dead/Kötü Ruh’ dehşetin son noktası. Akıl almaza bir yolculuk” diyen Young ise şöyle devam ediyor: “Günümüz izleyicisi çok şey gördü. Bu yüzden sınırları daha da fazla zorlamamız gerekti. Kendi ayakları üzerinde duracak bir şey yaratmak için elimizden geleni yaptık. Orijinal film hep var olacak; o, gerçekten yenilikçi yaratıcıları sayesinde özel bir zaman ve yerde doğmuştu. Ona saygı gösterirken, izleyiciler için bütünüyle yeni bir şey yaratmak istedik”.
Raimi de yeni filmde çok sayıda sürpriz olacağının garantisini veriyor: “Yepyeni bir hikaye örgüsü var. Durum benzer olsa da, gençlerin ele geçiriliş şekilleri ve etkileşimleri tamamen farklı. Film izleyicilere enfes yeni görseller ve korkular sunuyor”.
Yeni filmi tek kelimeyle “amansız” olarak tanımlayan Campbell, “Fede sizi içine alıp bir türlü bırakmayan bir girdap yaratmak için hikaye anlamında elinden gelen her şeyi yaptı. Film sizi yakalıyor ve asla bırakmıyor” diyor.
Campbell şöyle devam ediyor: “Esprili, basit bir korku filmi değil. Bu, tam gaz, emniyet kemerinizi sıkı sıkı bağlamanızı gerektiren bir yolculuk. İlerledikçe daha da akıl almaz oluyor. Yüksek oktanlı bir eğlence. Ve çocuklar: Ormanda bir kulübede bir kitap bulursanız, arkanızı dönün ve oradan uzaklaşın”. Raimi ise şunu ekliyor: “Katıksız dehşetin son noktası. Filmi izlemeniz için size meydan okuyorum”.
ÖLÜMDEN DÖNÜŞ
Bruce Campbell “Evil Dead/Kötü Ruh”un oyuncu seçimi için tek bir tavsiyede bulunduğunu söylüyor: “Bu sefer daha iyi oyuncular bulmalıyız, dedim. İlk filmi yaptığımızda, son derece deneyimsizdik. O filmdeki diyalogları şimdi zayıf buluyorum ama o zamanlar aradaki farkı bilmiyorduk. Replikleri büyük bir samimiyetle söyledik ve izleyici buna bayıldı”.
Filmin yıllar içinde kazandığı şöhretten dolayı yetenekli genç oyuncular bulmak zor olmadı. “Pek çok oyuncu bizimle çalışmak istedi” diyor Tapert ve ekliyor: “Çoğu korku filminde en iyi oyuncularla çalışamıyorsunuz. Biz ise Hollywood’un sunduğu en iyi genç yetenekleri tek tek seçme imkanı bulduk”.
Ancak, oyunculuk yeteneği oyuncu seçmelerinde tek ölçüt değildi. Yapımın özellikle gerektirdiği başka şeyler de vardı. Alvarez bunu şöyle açıklıyor: “Protez ve makyaj bir yana, oyuncuları gerçekten korkutmak ve bunu perdeye yansıtmak istedim. Ve istisnasız tüm oyuncularımız bunları hiç tereddütsüz kabul etti. Hiçbiri şunu ya da bunu yapmamayı tercih ederim demedi. Bunun için onlara gerçekten minnettarım”.
Filmin zorluklarını kimse Mia’yı canlandıran Jane Levy’den daha iyi bilemez. Tapert, “Hepimizin aklında bir Mia imajı vardı. Jane o kalıba uymuyordu ama seçmelerde çok dinamikti. Sam, Bruce ve ben neredeyse anında doğru kişinin o olduğuna karar verdik—ve o da bu zorluğun üstesinden gelebileceğini kanıtladı. Mia rolü gerçekten çok meşakkatliydi ama Jane çok hareketli biri ve bence role büyük bir enerji ve istekle yaklaştı. Aslında canavar olmayı sevdi ki böyle bir korku filminde oynuyorsanız bunun yardımı olur” diyor.
Young da genç aktris için aynı görüşleri paylaşıyor: “Jane bizim için bir talih kuşuydu. Onu izlemek çok heyecan verici. Mia olağanüstü ağır bir ceza ödüyor; buna rağmen Jane role balıklama daldı. İster dokunaklı bir dram sahnesi olsun ister akıl almaz bir korku sahnesi, Jane hep korkusuzdu”.
ABC sitcomu “Suburgatory”de oynayan Levy için iblis tarafından ele geçirilmiş bir uyuşturucu bağımlısını oynamak hoş bir değişiklikti. Alvarez, “Jane asla hiçbir şeye hayır demeyen çok işbirlikçi bir oyuncuydu. Aslında, hep daha fazlasını istiyordu. Karakterin başına ne geliyor olursa olsun, yeniden denemek istiyordu. Diğer yandan, çok da tatlı bir kız ki hikaye açısından bu çok önemliydi. Kırılganlığını gördüğünüzde, ona hemen sempati duyuyorsunuz. Fakat sonra kötüye dönüştüğünde, görebileceğiniz en korkunç kişi oluyor” diyor.
Aktris televizyon dizisinin ardından böylesine esaslı bir korku filminde oynamanın tam da istediği gibi bir meydan okuma olduğunu söylüyor: “Bu rolde pek çok farklı şey deneyebildim. Hem uyuşturucudan kurtulmaya çalışıyorum hem de ruhum ele geçirilmiş. Bu bana yeni bir yere gitme fırsatı sundu. Ayrıca, filmin arkasındaki kişilerin olağanüstü yetenekli oluşundan ötürü bu filmi yapmak istedim. Kaldı ki iş için Yeni Zelanda’ya gitme fikri de romantik geldi. Meğer ne az şey biliyormuşum…”
Levy’nin canlandırdığı karakter, grubun en genci. “Mia sadece David’in kız kardeşi ama Eric ve Olivia için de bir kız kardeşten farksız” diyen aktris, şöyle devam ediyor: “Birlikte büyümüşler ve Mia’yı her zaman biraz gözetmek gerekmiş. Fakat David bu işte pek de başarılı olmamış. Mia kendini olduğu kadar, ağabeyiyle ilişkisinde bozulmuş olan şeyi de düzeltmeye çalışıyor. Ormana gidip o ürkütücü varlıkla karşılaşıncaya kadar kendini toplamaya çalışıyor. Uyuşturucu krizinin neden olduğu acı ve paranoyayı yaşamaya kesinlikle hazır. Ama o varlığı gördüğünde bulundukları yerin güvenli olmadığını anlıyorsa da kimse ona kulak asmıyor”.
Rolün gereklilikleri aktrisin disiplinini sınayacak nitelikteydi. Setteki stresli günün öncesi ve sonrasında saatlerce makyaj sandalyesinde oturmak durumundaydı. “Her akşam saat 8:30’da yatıyordum” diyen aktris şöyle devam ediyor: “Sadece sebze ve meyve yedim, hafta sonları dışarı çıkmadım. Yoga ve nefes egzersizleri yaptım ki kendimi role elimden geldiğince verebileyim. Başka türlü bu rolün üstesinden gelemezdim diye düşünüyorum”.
Şaşırtıcı olan şu ki, aktrise göre, filmin başındaki, ele geçirilmeden önceki Mia’yı oynamak bazı açılardan işin en zor kısmıydı: “O kısım daha acı vericiydi. İblis olarak istediğim şeyi yapabiliyordum. Son derece hayvaniydi ve Mia’nın o hâlini istediğim gibi yorumlama özgürlüğüne büyük ölçüde sahiptim. İnsanlara zarar veriyor, işkence ediyordum. Tuhaf bir şekilde, bunu yapabilmek eğlenceliydi”.
Levy her ne kadar kendini “koca bir ödlek” olarak tanımlıyorsa da, bu deneyimden sonra korku türüne büyük ilgi duymaya başladığını da sözlerine ekliyor: “Temel korkular üzerine kurulduğu için feci zengin bir tür. Bu, içinde karakter gelişimleri ve harika bir hikaye anlatımı olan doğaüstü bir film. Korku hemen başlıyor ve bir an olsun durmuyor. Aşırı uçta bir film. Senaryoyu okurken, ‘Tanrım! Kan gölü mü?’ diye düşündüm. Ama sonra, ‘Tamam, harika, gelsin bakalım’ dedim!”
Mia’nın dönüşümü gerçekleşirken, ağabeyi ve arkadaşları hâlâ “gerçek” dünyada yaşıyorlar. Mia her ne kadar ona anlatmaya çalışsa da, David olanlara bir türlü inanamıyor. “Hiçbirimiz inanamazdık” diyor Alvarez ve ekliyor: “İkisi arasındaki sahne bir bakıma filmin temel dayanağını tümüyle özetliyor”.
David’i canlandıran Shiloh Fernandez neredeyse bu rolün seçmelerine katılmayı reddecekti—ama bunun nedeni rolü istememesi değildi. Aktör konuyu şöyle açıklıyor: “Menajerim bana Fede ile menajeri arasındaki e-postaları yolladığında seçmeler için randevum çoktan ayarlanmıştı. Fakat bu yazışmalarda Shiloh Fernandez’le çalışmak istiyoruz diyorlardı; oysa daha seçmelere katılmamıştım. Kendi kendime, bu seçmelere gitmeyeceğim. Rolü alma olasılığımı düşürmekten başka işe yaramaz’ dedim”.
Ancak, menajeri Fernandez’i randevusuna gitmeye ikna etti ve aktör zor bir çocukluk geçirmiş David rolüne hemen seçildi. Aktör, “Anneleri akıl hastasıymış. 18 yaşına gelene dek David küçük kız kardeşini elinden geldiğince korumuş ve sonra evi terk etmiş. Daha fazla o evin parçası olamamış” diyor.
David ile kız kardeşi ve arkadaşları arasındaki ilişki Fernandez’i senaryoya çeken şeylerden biriydi. Aktöre göre, “İrdelenecek çok şey vardı. Daha önce hiç böyle bir film çevirmemiştim ama korkunun içinde gerçeği bulmak keyifliydi”.
Fernandez hâlâ Los Angeles’teyken Alvarez’le birlikte karakterin incelikli bazı yönlerinin üzerinden geçtiğini de belirtiyor: “Aynı zamanda yazar da olduğu için Fede ne istediğini tam olarak anlatabildi. Gerçek bir sinema gözüne sahip. Vizyonunun hayata geçişini izlemek hakikaten hoştu. Sette her birimizin yaptıklarına son derece dikkat edip, hepimiz için belli talimatlarla geliyordu”.
“Evil Dead/Kötü Ruh”ta çalışma deneyimi Fernandez’e sinemanın yeni bir boyutunu da gösterdi. Aktör bunu şöyle açıklıyor: “Hedef olabilecek en iyi filmi yapmaktı. Rob ve Sam, Fede’yi ve özgün vizyonunu sonuna kadar destekledi. Aynı zamanda serinin hayranlarına da saygı gösterip onları memnun etmek istediler; tüm bunlar benim sorumluluğumda olmadığı için mutluyum”.
Filmde, Eric (Lou Taylor Pucci) tarafından kilerde bulunan tuhaf bir metnin sonucu olarak ormandaki kulübede cehennem yaşanır. Mia ile David’in uzun zamandır arkadaşı olan Eric bir öğretmendir. Keşfettiği metni yüksek sesle okuduğunda, farkında olmadan, dünyada kaos başlatmak isteyen bir iblisi ölüler diyarındaki ininden çıkarır.
“Eric kitaba garip, hatta belki doğaüstü bir ilgiyle bağlanıyor” diyor Young ve ekliyor: “Hikayede bu hiçbir zaman açık açık ifade edilmese de, Lou’nun performansı ve Fede’nin yönetimi sayesinde, doğal bir meraktan daha güçlü bir şeyler gördüğü hissine kapılıyoruz”.
Orijinal filmin hayranlarından olan Pucci için, bu klasikleşmiş serinin yeni bölümünde oynama fırsatı tek kelimeyle karşı konulmazdı. Aktör coşkulu bir şekilde, “‘Evil Dead/Kötü Ruh’ta olacağım! Bu şimdiye dek gördüğüm en hasta ruhlu, en korkutucu filmdi! Heyecanlı olmanın çok ötesindeyim” diyor.
Fakat önce seçmelerde rahatsız bir durum yaşamak zorunda kaldığını da sözlerine ekliyor: “Seçmelerden sonra kendimi berbat hissettim. Oynadığım sahnede, bir kapının arkasında durup çıldırmam gerekiyordu. Hiçbir gerçek hazırlık ya da prova yapamadığım için, boşluğa doğru bağırıp çığlık atarken kendimi aptal gibi hissettim. Bir hafta sonra aradıklarında şok oldum. Bruce Campbell’ın da orada olacağını söylediler. Onunla tanışacağım için çok heyecanlıydım ama yine de rolü alacağım konusunda pek umutlu değildim”.
Orijinal filmi en az 15 kez izlemiş biri olarak, Pucci başkalarının da hikayenin güncellenmesi için ortaya konan emek ve yaratıcılığı takdir edeceklerini umuyor. “Bu film daha bile korkutucu. Sanırım bunun nedeni Fede’nin karakterleri umursamanızı sağlaması. Oradan kaçamıyorlar ve hatta doğa bile onlara karşı. Filmi ilk kez izleyecek kişiler için o bölüme gelip içlerinin kalkması gerçekten çok eğlenceli olacak. Hayranlar ise tüm o iğrençlikleri bekliyor olacaklar ama karakterler sayesinde filme kendilerini yeniden kaptıracaklar” diyor aktör.
Raimi ve Tapert, Olivia’yı canlandıracak olan Jessica Lucas’ı tanıyorlardı çünkü 2009 yapımı doğaüstü gerilim Drag Me to Hell’de birlikte çalışmışlardı. “Tek kelimeyle ona bayılıyoruz” diyen Tapert, şöyle devam ediyor: “Rolüne büyük bir ağırlık katıyor. Üstesinden gelmesi gereken olağanüstü miktarda aksiyon, makyaj ve efekt uygulamaları karşısında gerçekten çok cesurdu”.
Olivia Flint-Michigan’da büyümüştür ve David evden ayrılana kadar Mia, David ve Eric’le çok yakındır. “Olivia bu yolculuktaki dengeleyici unsur” diyor Lucas ve ekliyor: “O bir hemşire ve arkadaşının o berbat alışkanlıktan kurtulmasına yardım etmeye kararlı. Doğaüstü konusunda en şüpheci o”.
Lucas, Raimi’nin yeni bir Evil Dead filmi yapmayı düşündüğünü öğrenince hemen ilgisinin uyandığını söylüyor ve, “Serinin gerçekten kült hayranları var. Senaryoyu okuduğumda, çok korkutucu ve çılgın olduğunu gördüm. Doğaüstü öğeler içeren bir korku filmi yapıyorsanız, her şey biraz daha yoğun olur ve bunu oynamak eğlencelidir. Yapabileceklerinizin sınırı yoktur” diyor.
Alvarez oyuncuların ele geçiriliş sahnelerini gözlerinde canlandırmalarına yardımcı olmak için, fizikselliği açıklayacak bir koreograf getirdi. “Sıradışı oldukları için göze çarpacak türde, küçük sade hareketler bulmaya çalışıyorduk. Küçük bir tik bile sinemada çok güçlü bir anlatım oluyor” diyor yönetmen.
Lucas ise şunları söylüyor: “Gerçekten çok yardımı oldu. Hepimiz bireysel bazı özelliklerimizi korumak ama aynı zamanda tutarlı bir şey de yakalamak istedik. Çılgınca şeyler yapıyorduk—vücudumuzda zehir varmış gibi davranıyor, titriyor ya da zemin düz değilmiş gibi hareket ediyorduk. Hakikaten çok eğlenceli bir süreçti”.
Lucas birlikte prova yapmak için harcanan zamanın oyuncuların arasında karakterlerinin geçmişine uygun bir bağ kurulmasına yardımcı olduğunu da belirtiyor: “Provalar olabilecek en iyi filmi yapmak için gerçekten güvenli bir ortam sağladı çünkü hepimiz birbirimizden destek isteyebildik”.
Lucas The Evil Dead hayranlarının bu yeni bölüme kucak açacaklarına inanıyor. “Farklı bir şey yapma çabamızı takdir edeceklerini umuyorum. Bana kalırsa insanlar böyle bir filmde gerçekten korkmak istiyorlar. “Evil Dead/Kötü Ruh” çok esaslı bir film. Aksiyon başladığı andan itibaren kesintisiz devam ediyor. Eğer korku filmlerine meraklıysanız, bu filmden keyif almamanıza imkan yok. Yoğun, korkunç, dehşet dolu ve eğlenceli. Kısacası, bir korku filminden istediğiniz her şeye sahip” diyor aktris.
Natalie’yi canlandıran Elizabeth Blackmore rol için seçmelere gelen ilk kişiydi. “Çok başarılı, onu aklımızda tutalım diye düşündük” diyen Tapert, şöyle devam ediyor: “Ama ne kadar insan gördüysek, o kadar Elizabeth’e döndük. Sınırının sonuna dayandığı halde karakteri ya da hikayeyi asla gözden kaçırmadı. Bu tür filmler yoğun makyaj ve karmaşık makyaj efektleri açısından olsun, yüzünüzdeki yapış yapış sahte kan yüzünden doğru dürüst göremezken bile çok titiz ve teknik oyunculuk gerektirmesi açısından olsun oyuncular için fiziksel anlamda meşakkatlidir. Elizabeth bunlara göğüs gerdi”.
Natalie, David’in kız arkadaşıdır ve grupta yenidir. Blackmore, Natalie karakteri için, “Açık ve karşısındakileri etkilemeye istekli bir genç kız. Natalie izleyiciler gibi. Bu insanlarla yeni tanışmış bir yabancı” diyor.
Blackmore senaryoyu ilk okuduğunda evde yalnız olduğunu söylüyor ve şunları ekliyor: “Dışarıda hava kararıyordu ve ben de gerçekten çok huzursuz olmaya başlamıştım. Gidip ışıkları açmam ve senaryoyu bitirmeden önce bir an öylece oturmam gerekti çünkü çok korkmuştum. O anda bunun yapmak istediğim bir film olduğunu anladım”.
Blackmore gerçek hayattaki güçlü köklerin gerilimi daha da arttırdığına inanıyor. Aktris bunu şöyle açıklıyor: “Fede zekice, akıllıca ve gerçeğe dayanan bir fikir bulmuş. Hikayede kolayca bağ kurabileceğiniz çok sayıda karakter ilişkisi var. Daha önce hiç korku filmi yapmamıştım; dolayısıyla bunun nasıl işlediğini anlamaya çalışmak gerçekten ilginçti. Bu bir anlamda bir serüvende olmak gibi bir şey. Sırada neyin olduğunu bilmiyorsunuz ki bu da sizi kendi hayatınızdan daha büyük bir yerlere götürüyor. Doğaüstü öğeler sizi günlük hayatın sıradan dramalarından uzaklaştırıyor”.
Gerçek hayatla olan incecik ama çok önemli bağa tutunmak oyuncuların “Çarpılmış”a (Deadite-yapımcıların ele geçirilmişlere verdiği isim) dönüştükten sonra dahi bireyselliklerini korumalarına yardımcı oldu. “Çarpılmış karakterler zombiler gibi değil” diyen Blackmore, şöyle devam ediyor: “Bu çok farklı. Karakterin insaniyetini şeytani bir şeyle dengelemeniz gerekiyor ama içeride hapis olmuş kişiyi de oynamak zorundasınız. Çarpılmışlar yaptıkları şeyin tamamen farkındalar, ama kendilerine engel olamıyorlar. Kontrolü tamamen yitirdiği halde bedenin içinde yaşamaya devam eden birini izlemek çok korkutucu”.
Aktrise göre, bir başka zorluk da yapımcıların BYG yerine büyük ölçüde bel bağladıkları gerçeğe dayalı özel efektlerden kaynaklanıyordu: “Bir yandan ele geçirilmiş, ne yapacağı hiç belli olmayan birini oynamaya çalışırken bir yandan da makara düzeneği ve protezler gibi inanılmaz teknik şeylerle uğraşmamız gerekti. Bunun çok zor olacağı, protezleri söküp atmak ve ağlamak isteyebileceğimiz konusunda uyarılmıştık. Doğruydu da; ama sonunda muazzam bir başarıya ulaşma duygusu yaşadım”.
J. R. Young’ın görüşüne göre, zorluklar setteki destekleyici ortamı daha da güçlendirdi: “Çok heyecanlı, genç, yeni bir oyuncu kadromuz var. Hepsi izleyiciye beklemedikleri bir şey verecek, sıradışı ve güzel bir şey yapma isteğiyle geldiler. Onları birlikte gördüğünüzde, yıllardır tanıştıklarını sanırdınız. Çekimler işkence gibiydi. Birçok geceyi soğukta ve yağmurda kanlarla kaplı şekilde geçirdiler. Bir oyuncu sette gerçekten zor bir sekans çekerken, diğerlerinin sıcacık yataklarında olmak yerine kenardan rol arkadaşlarına tezahürat yaptığına birçok kez tanık oldum. Oyuncu kadrosunun bu dayanışmasına sahip olmak paha biçilmezdi”.