Bloodshot adlı çoksatan çizgi romana dayanan Bloodshot: Durdurulamaz Güç’te, kısa süre önce görev sırasında öldürülen elit asker Ray Garrison (Vin Diesel) RST isimli şirket tarafından bir süper kahraman olarak hayata döndürülür ve kendisine Bloodshot adı verilir. Damarlarında nano teknoloji ürünü bir ordu taşıyan Bloodshot durdurulamaz bir güçtür. Şirketin o güne dek yarattığı en güçlü savaşçıdır ve anında iyileşebilmektedir. Fakat RST şirketi Bloodshot’ın bedeninde güncelleme yaparken Ray’in zihni ve hatıralarıyla da oynamaktadır. Geçmiş hayatını hatırlamaya başlayan Ray, neyin gerçek neyin sahte olduğundan emin olmasa da kontrolünü geri kazanmaya kararlıdır.
Başrollerini Vin Diesel, Eiza Gonzalez, Sam Heughan, Toby Kebbell ve Guy Pearce’ın üstlendiği filmi Dave Wilson yönetti. Valiant çizgi romanına dayanan Bloodshot: Durdurulamaz Güç’ün senaryosu Jeff Wadlow ve Eric Heisserer’a, hikâyesi de yine Jeff Wadlow’a ait. Film, Türkiye’de 13 Mart’ta gösterime girecek.
YAPIM HAKKINDA
Sadece kötü adamları haklamaya çalışmanın ötesinde, kendi zihnine güvenip güvenemeyeceğini çözmeye çalışan bir süper kahraman mı? Ağır bir malzeme bu ve de Vin Diesel’i projeye çeken şeyin ta kendisi.
Fast and Furious, xXx ve The Chronicles of Riddick gibi serilerde unutulmaz karakterlere hayat vermiş olan Diesel, beyazperdedeki ilk süper kahraman rolüne pençesini geçirmeye hazırdı. Aktör, Bloodshot: Durdurulamaz Güç’le daha öncekiler kadar unutulmaz bir karakter yaratma fırsatını kaçırmak istemedi.
Üstüne üstlük Valiant Comics çizgi roman serilerinin en sevilen karakterini canlandırmak insanın karşısına hayatta bir kez çıkacak bir fırsattı. Seksen bir milyondan fazla okuyucusu olan Valiant kitapları tür, üslup ve demografik profil olarak çok geniş bir karakter yelpazesine sahiptir. Olağanüstü durumlardaki olağan insanlar olan süper kahramanlar sunmasıyla ünlü Valiant Comics serilerinde, söz konusu kahramanlar çağdaş toplumu, siyaseti ve modern dünyanın çeşitliliğini yansıtan karmaşık karakterlerdir.
Bu anlamda, Diesel’ın canlandırdığı Bloodshot karakteri eşsizdir çünkü çarpıcı ve izlemesi eğlenceli güçlere sahip olsa da, esas önemli olan kahramanın iç dünyasıdır. Filmin başrol oyuncusu ve yapımcılarından biri olan Diesel bu konuda şunları aktarıyor: “Zihnini başkaları kontrol ediyor. Bloodshot kanındaki nanitler (nano boyutlu robot ya da aygıtlar) sayesinde benzersiz yeteneklere sahip, sıkı bir asker ama bu karakteri büyüleyici kılan şey, hepimizi motive eden bir şey tarafından, unutamadığı aşkı tarafından motive edilmesi. Karakterin trajik olan yönü ise o aşkın ihanet amaçlı kullanılması”.
Diesel ile daha önce Fast and Furious ve xXx serilerinde birlikte çalışmış olan yapımcı Neal H. Moritz, “Bloodshot’ı diğer süper kahramanların tümünden farklı kılan şey daha karmaşık, daha girift ve daha duygusal olması” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “Yolculuğunun büyük bir kısmında iyilik mi yoksa kötülük mü yaptığından emin değil; karakterinde inanılmaz bir iç çatışma var. Vin de bunu canlandırmak için mükemmel kişi. Onu böylesine muhteşem bir aktör ve müthiş bir aksiyon kahramanı yapan şey, büyük ölçüde, Bloodshot karakteriyle arasındaki adeta organik bağ”.
Diesel’e göre, hakiki bir zaaf sergileyen bir süper kahraman son derece gerçekçidir. Aktör bu karakterin kahramansı yönünün de aynı ölçüde gerçekçi olduğunu belirtiyor: “Ordudakilere en sevdikleri çizgi roman kahramanının kim olduğunu sorarsanız, cevapları Bloodshot olur. Ray’in temel değerleri orduda hizmet vermiş herkesin temel değerleriyle aynı”.
Bu yüzden, Diesel’e göre, izleyiciler tamamen benzersiz olan bu karaktere derin bir empati duyacaklar. “Ben hiç böyle bir karakter görmedim: Yalnızca görevine odaklanmış biri. Seyirciler onun yanında çünkü şirket tarafından sömürüldüğünü biliyorlar. Ray’in amaçları iyi olduğu için istediğini elde ettiğini görmeyi arzu ediyorsunuz” diyor aktör.
“Bloodshot, Vin’in daha önce canlandırdığı karakterlerden çok farklı” diyor yönetmen Dave Wilson ve ekliyor: “Elbette fiziki anlamda Vin’in diğer karakterleri kadar güçlü ama duygusal açıdan çok kırılgan. Manipüle ediliyor, kim olduğunu bilmiyor ve sorunlu. Vin bunu hayata geçireceği için hakikaten heyecanlıydı, dolayısıyla bu rolde mükemmel olacağını biliyordum”.
Diesel ise manipüle edilme hissini ve bunun ne kadar adaletsiz olduğunu hepimizin anlayabileceğini söylüyor: “Manipüle ediliyor olma hissi bence herkesin özdeşleşebileceği bir şey. Günlük hayatlarımızda haberleri izlerken zorla besleniyormuşuz ya da manipüle ediliyormuşuz hissi yaşadığımız pek çok an oluyor. Esas savaşı buna karşı olan bir süper kahraman fikri hoşuma gitti”.
Wilson için Bloodshot karakteri, teknoloji ve bilim kullanılarak güçlendirilmiş ve evrilmiş bir süper kahraman olarak teknolojinin günlük hayatlarımızdaki yerini irdelemek için de bir fırsattı: “Bloodshot kesinlikle bir süper kahraman ama güçlerinin kaynağı teknoloji. Bu açıdan bakıldığında son derece gerçekçi. Hepimiz çevremizdeki teknolojiden etkileniyor, hatta onun tarafından kontrol ediliyoruz. Ya da belki şöyle demeliyim: Teknoloji hayatlarımızın kontrolünün bizde olduğu yanılsamasını yaratıyor ama aslında dört yanımızı sardı ve hayatlarımızı kontrolü altına aldı”.
Wilson ayrıca Bloodshot’ın yaşadığı iyi ya da kötü her şeyin gerçeklikten pek de uzak olmadığını vurguluyor: “Elbette şimdiden ileri teknoloji ürünü protezler kullanan insanlar görüyoruz. Yine de şu an için insan uzuvları bu protezlerden daha üstün fakat üstünlüğün protezlere geçeceği günler de gelecek. Gücü satın alabileceksiniz. Daha korkutucu olanıysa zekâyı satın alabilecek olmamız çünkü maddi gücümüzün yettiği kadarıyla tanımlanıyor olacağız. Bunun için bir terim var: “İnsan ötesilik” (transhümanizm) yani doğuştan gelen fiziksel ve nörolojik sınırlarımızın ötesine geçebilme. Filmimizde bu tür bazı konulara dikkat çekiyoruz”.
Bu fikirlerin tamamı orijinal Valiant Bloodshot çizgi romanlarında işlenmişlerdi. 1990’larda, çizgi roman çılgınlığının zirveye ulaştığı dönemde, Bloodshot çoksatan ve koleksiyonu yapılan bir seriydi. Valiant Comics’in eski CEO’su olan filmin yapımcılarından Dinesh Shamdasani şunları söylüyor: “Superman’in öldüğü gün Bloodshot’ın 1. sayısı yayımlandı. Dünyanın her yerinde, çizgi roman dükkânlarının önünde kuyruklar oluştu. Bloodshot ilgi gördü çünkü çizgi roman hikâye anlatımında yeni bir insan tipini temsil ediyordu. Süper kahraman olmadan önce de olağanüstü olan biri yerine ya da gelmiş geçmiş en iyi asker yerine, aslında sıradan bir askerken gelişen olayların sonucu olağanüstü hâle gelen bir kahraman olarak Bloodshot, olağanüstü bir durumda olağan bir insandı”.
Bloodshot karakterini Valiant için Kevin VanHook ile birlikte yaratan Bob Layton, nanitler (milimetrenin milyonda biri büyüklüğündeki nanometreyle ölçülen makineler) hakkında bir makale okuduğunu söylüyor ve “Makaleden çok etkilenmiş ve çağdaş bir Frankenstein yaratsanız ama onu canlandırmak için nanitler kullansanız nasıl olur, diye düşünmüştüm” diyor.
Böyle bir karakter için olasılıklar umut vaat ediciydi çünkü karakterin güçlerinin bilimsel dayanağı onu gerçek dünyaya mükemmel bir şekilde yerleştirecekti. “Karakterlerimizin diğerlerinden ayrılması için düzenli bir çaba gösterdik” diyor Layton ve ekliyor: “Özdeşleşebileceğimiz, önemseyebileceğimiz insanlar hakkında hikâyeler yazmak istedik. Bu adamın yeniden canlandırılmadan önce nasıl biri olduğu hakkında hiçbir fikri yok ve öğrendiğinde bu keşif kimi zaman çok sarsıcı oluyor. Bloodshot ahlaki pusulası, değerleri olan bir insan”.
“Bu sayede, Bloodshot’ın gerçek misyonu, her zaman geçmişini geride bırakmak ve nasıl biri olacağını çözmek olmuştur. Bloodshot, geleneksel bir “süper kahraman kötü adama karşı” tarzında bir hikâye değil” diyor VanHook.
Yapımcı Toby Jaffe’nin aktardığına göre, çizgi romanın uyarlanması sırasında yapımcıların hedefi bu farklılığı yakalamaktı. “Sinemaseverler için taze soluklu bir şey yapma fırsatıydı bu. Bizim filmimiz kendi başına ne geldiğini anlamak için duygusal bir serüven yaşayan bir askeri konu alıyor ve temelinde şu seçim yatıyor: Bloodshot iyi bir adam mı kötü bir adam mı? Hangisi olmayı seçiyor?”
Filmi tüm bu unsurlarıyla birlikte hayata geçiren kişi yönetmen Dave Wilson’dı. Blur Studio’nun ortak yönetmeni olan Wilson ve ortağı Tim Miller sinema sektörünün en yenilikçi tanıtım filmleri ve görsel efektlerinin yanı sıra reklamlar ve oyun sinematikleri yaratmış oldukları için vizyoner zekâlar olarak takdir toplamışlardı. Miller sinemaya gişe rekortmeni Deadpool ile adım attı. Wilson ise kendi zevkine uygun bir hikâye bekledi.
Wilson kendisi için bir meydan okuma olan sinema yönetmenliğinin kendisini güvenli alanından çıkardığını ve o alanın dışında olmanın çok hoşuna gittiğini söylüyor: “Heyecanım kendim hakkında ne keşfedeceğime dair büyük bir korkuyla iç içe geçti ama benim için en heyecan verici kısım da buydu zaten. Son 15 yıldır yaptığım işleri sevmekle birlikte, bu asla pas geçemeyeceğim bir maceraydı. Nihayetinde yönetmenlik, hikâyenizi a‘dan z’ye bilmektir ve ben de bunun nasıl yapıldığını biliyorum”.
“Dave filme video oyunu kültürünün sinematik dilini kattı; onun bunu uzun bir anlatım şekline aktarmasını izlemek heyecan vericiydi” diyor Jaffe ve ekliyor: “Filmin diğer sinema yapıtlarında gördüğümüzden çok farklı bir görsel stili ve görünümü var. Vin Diesel’a çok yakışan, kasvetli bir görsel aksiyon stili bu”.
Moritz ise şunu ekliyor: “Bu filmde kamera önünde ve arkasında o kadar çok teknoloji var ki yönetmen koltuğunda muhteşem bir görsel efektler kariyeri olan Dave Wilson’ın yer alması çok önemliydi. Şahsen bir sinema kurdu olarak onun beyazperdede başardığı şeyi izlemek, büyük bir heyecan ve sevinç kaynağı. Bunu ancak Dave çapında biri gerçekleştirebilirdi”.
OYUNCU SEÇİMİ
Doğal olarak ilk önce Bloodshot’ı canlandıracak aktör için arayış başladı. “Oyuncu seçme sorumlumuz, bir yönetmen için mücadelenin yarısını başrol oyuncusu seçiminin oluşturduğunu söylüyor” diyen Wilson, sinema sektörünün gerçeklerinden birinin umutlarınızı belirli bir oyuncuya bağlamamak olduğunu da sözlerine ekliyor: “O oyuncuyla çalışmanız için şartların uygun olup olmayacağını asla bilemezsiniz”.
Yine de Wilson belki birazcık da olsa umutlanma lüksüne sahipti. Ne de olsa Diesel’ın Moritz ve ona ait Original Film yapım şirketiyle sıkı bağları vardı. Original Film’den Toby Jaffe şunları söylüyor: “Bu karakter Vin’in kişiliğinin yeni bir yüzü. Fiziksellik ve aksiyon var ama rol belirli bir duygusal ağırlık da taşıyor. Bol miktarda mizah ve sıcaklık var ama Ray aynı zamanda büyük bir kayıp da yaşamış biri”.
“Vin filme Blur aracılığıyla geldi ve kesinlikle gerçeküstü bir karakter” diyen Wilson, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Onu sunum yaptığımız ve tüm konsept çalışmalarımızın bulunduğu savaş odasına aldık. Vin’in sekiz yaşındaki oğlu bütün gün onunlaydı ve oradaki şeylere bayılıp sahneler hakkında sorular sordu. Vin benim oğluyla bunları konuşmama izin verdi! Toplantı bitmişti ki kapıya doğru ilerlerken küçük Vincent babasının gömleğini çekiştirdi ve ‘Baba, senin Bloodshot olmanı gerçekten istiyorum’ dedi. İşte bu şekilde başladık”.
Wilson yanında Diesel kadar deneyimli birinin olmasının işini kolaylaştırdığını ifade ediyor: “Vin vermek istediğim tüm kararlarda beni destekledi. Onun kadar deneyimli bir oyuncu için zor olabilir ama bunu içtenlikle yaptı. Böylece kendisini bir süredir gitmediği yerlere gönderebildim ve bence oldukça özel bir performans çıkardı”.
Shamdasani bu görüşe katılıyor ve Diesel’ın nihai filmi olabildiğince güzel kılmaya kararlı olduğunu söylüyor: “Vin her gün Dave Wilson, yapımcılar ve uygulayıcı yapımcıyla oturup filmin nasıl daha iyi olabileceği hakkında konuştu. Çevresindeki herkesi motive etmek için elinden geleni yaptı, deneyiminin ve gücünün tamamını ortaya koydu. Hiçbir konuda sınır tanımadı; herkesi daha iyi olmaları için zorladı”.
Yapım ekibi Diesel’ı aralarında Eiza Gonzalez, Sam Heughan, Toby Kebbell ve Guy Pearce’ın da bulunduğu, tanınmış ve sevilen oyuncularla çevrelediler.
Ray Garrison’ın Bloodshot’a dönüşümünün merkezinde, gizli bir şekilde savunma bakanlığına çalışan Rising Spirit Technologies (RST) adındaki şirket bulunmaktadır. Şirketin araştırma programının başında ise Guy Pearce’ın canlandırdığı Dr. Emil Harting vardır. “Bence Emil tamamen iyi niyetlerle yola çıkmış” diyor aktör.
Harting herhangi bir askeri tehdit karşısında savaşmak üzere tasarlanmış ve programlanmış süper askerler yaratma amacı güden projenin yöneticisidir. RST askerleri istisnai becerilere sahip operasyon elemanlarına dönüştüren, üstün nano teknolojisini kullanmaktadır. Şirket, Chainsaw (Elektrikli Testere) kod adlı küçük bir birim de oluşturmuştur.
Bir zamanlar sıradan askerler olan birim üyeleri ya kendileri gönüllü olmuş ya da RST tarafından özellikle seçilmişlerdir. Her biri teknolojiyle güçlendirilip kendilerine has benzersiz bir beceriyle donatılmışlardır.
Eiza Gonzalez’in canlandırdığı, görev sırasında yaralandığı için solunum yetmezliği çeken KT karakteri de mekanik bir solunum aygıtıyla modifiye edilmiştir. “Gerçekten ağır bir metalik nefes alıp verme gibiydi” diyor Gonzalez ve ekliyor: “Repliklerimi doğru yerden bölmek için çok çalışmam gerekti; özellikle duyguları ortaya çıktığında KT’nin soluk alıp verişi değişiyor. Oldukça karmaşık bir süreçti ve alışmam için çok zaman gerekti”.
Filmin kalbinde, Bloodshot ile Eiza Gonzalez’in canlandırdığı KT arasında sıra dışı, gelgitli bir aşk hikâyesi yer alıyor. Wilson bunu şöyle açıklıyor: “Bloodshot hafızasını tamamen kaybettiği için bunun geleneksel bir aşk ilişkisi olması asla mümkün değildi. Seyircilerin beklemediği bir aşk hikâyesi istedim. KT’nin bir momentum değişimini temsil etmesini istedim. Bloodshot onu kurtarmıyor; daha çok KT onu kurtarıyor ve en sonunda da birbirlerini kurtarıyorlar”.
Gonzalez ise, “Dave’in hikâyedeki duyguya ve bu duygunun filmin teknoloji konusundaki daha önemli sorularına ve beraberinde gelen sorumluluklara dair son derece doğal bir anlayışı var. Tüm bunları filme kattı; teknolojinin toplumu nasıl içine çektiğini, nasıl gerçekliğimiz olduğunu ve bu durumun karakterlerimizin katmanları için ne anlama geldiğini çok güzel yakaladı” diyor.
Wilson’ın yorumu ise şöyle: “KT rolü çok ayrıntılı bir performans gerektiriyordu. Bazı zamanlar, Bloodshot’ı manipüle etmek için numara yapması gerekiyor; diğer zamanlarda ise duygularını gizlemek için güçlü bir tavır takınıyor. Ve sonunda ona kendini kaptırdığında, Bloodshot hafızası tekrar tekrar silindiği için KT’nin kim olduğunu hatırlamasa da KT ona hâlâ âşık oluyor. Bloodshot ne kadar kırılgansa, KT o kadar güçlü”.
Outlander’daki performansıyla büyük bir hayran kitlesi edinen Sam Heughan, Bloodshot: Durdurulamaz Güç’te, el yapımı bir patlayıcı yüzünden bacaklarını kaybetmiş eski deniz komandosu Dalton’ı canlandırdı. Dalton biyonik bacakların yanı sıra daha da güçlenmesini sağlayan fazladan bir çift kol barındıran bir dış iskeletle modifiye edilmiştir. Heughan şunu kaydediyor: “Bloodshot, teknolojiyi aşırı zorlasa da günümüzde yaralı savaşçılara eski becerilerini geri kazandırmak için kullanılan teknolojiye çok da uzak değil. Dalton belli ki bir teknoloji ürünü ama bu teknolojinin geleceğe ait olduğunu düşünmüyorum. Fazlasıyla şimdiye ve gerçekliğe dayalı bir teknoloji bu”.
Bir patlama sırasında kör olmuş eski komando Tibbs karakterini ise Alex Hernandez canlandırdı. Tibbs de askeri ceketine monte edilmiş yüksek teknolojili göz mercekleri sayesinde görüşünü yeniden kazanmıştır. Tibbs’in görüşünü yeniden kazanmak için ödemesi gereken bedelin farkında olduğunu ve bu bedeli ödemeye de hazır olduğunu ifade eden Hernandez, “Tibbs aslında, RST’nin kendi hain amaçları için ona yeni bir hayat sunduğunu ve onların mahkûmu konumunda olduğunu biliyor. Ama bunu kabulleniyor” diyor.
New Girl’den tanıdığımız Lamorne Morris, oyuncu kadrosuna Bloodshot için beklenmedik bir müttefik olan RST’nin kod yazılımcılarından Wilfred Wigans rolüyle katıldı. “Bloodshot bir süre tutsak hayatı yaşadığı için insani becerileri en üst düzeyde değil ama yine de her zaman çevresindeki en zeki kişi” diyor Morris.
BLOODSHOT EVRENİNİ TASARLAMAK VE GÖRÜNTÜLEMEK
Wilson’ın bilgisayarlı animasyondaki geçmişi ve başarısı göz önünde bulundurulunca, filmi yönetirken bu becerilerine başvuracağı düşünülebilir. Ancak film, her ne kadar bol miktarda görsel efekte sahip olsa da Wilson, setlerden protezlere kadar daha doğal, daha gerçekçi bir estetik istediğini belirtiyor.
Yönetmen, setler için benimsediği yaklaşımı, oyuncularının içinde çalışabileceği bir “kum havuzu” sağlamak olarak niteliyor: “Her sahnede olabildiğince çok kamera olmasını, anları her şeyi önceden planlayarak değil de elimden geldiğince spontane şekilde yakalamayı seviyorum. Performansın akıcı keşfinin ancak akıcı ve özgür bir kamera stiliyle mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden çok sık el kamerası kullandık”.
Jaffe’ye göre el kameraları Wilson’ın tematik yaklaşımıyla uyumlu, belli bir sinematik gerçekçilik tadı da verdi. “Dave filme bilim kurgudan çok, bilim-gerçekçi bakış açısından yaklaştı” diyen Jaffe, şöyle devam ediyor: “Hikâyeyi günümüz dünyasında geçiyormuş gibi işledi ve mevcut gerçekliğimizi çok az zorladı. Kendisinin bilime olan ilgisini yıllar boyunca oyun dünyasında geliştirdiği eşsiz görsel perspektifle bütünleştirerek, çok çarpıcı bir görsel sunum yarattı”.
Shamdasani’ye göre, bunun güzel bir örneği RST laboratuvarı: “Bundan yüz yıl sonra karşımıza çıkabilecek türde, büyük, hayali bir laboratuvar istemedik. Onun yerine, izleyicilere aşina gelecek ama biraz daha ileri bir havaya sahip bir set tasarladık”.
Set dekoratörü Michele Barfoot tasarım planlarken faydalı yollardan birinin olayı “on dakika gelecekte” geçen bir şeymiş gibi düşünmek olduğunu söylüyor: “Tasarım ekipleri bu anlayıştan yola çıkarak, teknolojiyi ve malzemeyi büyük ölçüde mevcut olanlardan seçtiler”.
Tasarım ve inşaat ekipleri devasa Rising Spirit Technologies prototip laboratuvarını gerçek çevrelerden esinlenerek yarattılar. Hayata geçirdikleri diğer setler arasında operasyon merkezleri, tıp birimi, mola odası, uyanma odası ve Harting’in ofisi bulunuyordu.
Bu setlerin belirgin, grafik bir nitelikleri var” diyen Jaffe, bunu şöyle açıklıyor: “Film fantezi ile gerçeklik modları arasında gidip geliyor ve bu modlar Bloodshot kendi başına gelen şeyin gizemini çözmeye başladıkça değişiyor. Her bir modun kendine özgü bir görünümünün olması gerekiyordu”.
Fakat setlerin dekore edilebilmesinden önce, her biri gerçek hayatta var olan yüksek teknolojili ağır makinelerin yerleştirilmesi gerekiyordu. Sette ilk olarak Robotic Innovations tarafından temin edilip kurulan, gerçek, işlevsel robotik kollar, yine tamamen işlevsel protezler ve üç boyutlu yazıcı laboratuvarı hazır hâle getirildi.
İnandırıcı, gerçekçi bir estetik yakalama anlayışı tehlikeli sahneler için de geçerliydi. Moritz bu konuda şunları söylüyor: “Dave bu sahnelerin pek çoğunu olabildiğince gerçek çekimlerle yakalamak istedi. Dünyanın en iyi dublörlerinden bazılarıyla çalıştığımız için şanslıydık; aynı kişilerle Fast and Furious filmlerinin çoğunda birlikte çalışmıştık. Bu filmde bol miktarda dövüş, arabalı ve motosikletli aksiyon sahnesi var. Eiza, Vin ve Sam yoğun bir antrenman programından geçtikleri için BYG’ye fazla bel bağlamadan, olabildiğince çok sahneyi kamerayla görüntüleyebildik”.
Ayrıntılara ve tasarıma gösterilen dikkat karakterlere de uzandı. Buna örnek olarak makyaj departmanı sorumlusu Christa Schoeman, KT’nin dövmesi için şunları söylüyor: “O dövmeyi mükemmelleştirmek ve istediğimiz hâle gelmesini sağlamak için üç ay çalışıp dövmeyi tekrar tekrar tasarladık. KT’nin gelişmiş solunum cihazı başlangıçta ham bir konseptken; en sonunda onu neredeyse tam göğsünün hizasında bir kelebek dövmesine dönüştürdük”.
Bloodshot’ın bedenindeki her bir yara izinin bile ayrı ayrı hikâyesi var ve bunlar karakterin geçmişini yansıtıyorlar. İzlerin her biri Diesel ile Wilson’ın yaptığı ayrıntılı planlamaların ve saatler süren tartışmaların bir ürünü.